evet, yaz bir türlü gelmedi. kapalı, açık, kapalı. hava bir türlü ısınmadı. rötar yapan uçak gibi; çıkacağını bildiğin ve fakat sürekli ertelenen bir yolculuk. hava parçalı bulutlu. şehir her zamankinden daha sıkıcı, daha bunaltıcı ve daha daraltıcı. kaçmanın bir yolu olmalı. güneşi yakalamanın, doğaya dokunmanın, yıldızlara uzanmanın en kestirme ve en ferahlatıcı yolu; iki kişilik uçak bileti.
güney, yazı ilk selamlayan yer; bunu biliyoruz. güneş ısıtsın istiyoruz, yine de gölgesi serin olsun. sakinlik istiyoruz. çıt çıkmasın. kalabalık olmasın. korna değil horoz sesine uyanalım. deniz çok tuzlu olmasın, diyoruz. biraz da serin olsun. belki biraz esinti. yaprakların sesi. gün batarken bile birkaç yıldız belirsin istiyoruz gökyüzünde. fayans olmasın. pimapen de. şehir hayatına dair olan her şeyden uzaklaşmak istiyoruz. öyle bir uzaklaşmak ki hatta, “geri dönmeyelim.”
akdeniz, ege’den çok farklı. ufukta görülen tek şey, sonsuz geçişlilikte bir mavilik. kesitsiz ve kesintisiz. nadir kaya parçaları ile bölünüyor derinlik. arkası dağlar. göğü yaran, bulutları parçalayan, çam ve söğüt kaplı. ege, yerdeniz ise akdeniz mushi-shi. büyüyle değil sırlarla örülü bir coğrafya.
antalya. biraz daha yaklaş; kemer. iki, bilemedin üç koy sonrası tekirova. gidilecek yer phaselis’in karşı kıyısı. sundance camp. yılın her ayı ve her günü açık olan, festivallere ve yoga workshop’larına da ev sahipliği yapan bir saklı köşe. ormanın içinde saklanan bir yer. 1987’den beri doğaya dokunmadan onu yaşanır hale getirmiş olmak önünde saygıyla eğilinecek bir tavır. takdir-e şayan bir tercih. teşekkürler.
bir sırt çantası kadar eşyamız var. yeteri kadar. havlu, mayo, güneş kremi, birkaç tişört, şort, parmakarası terlik ve kitap. yapılacaksa çok az şey. yeteri kadar. horoz sesi ve tavuk ‘çipçip’i ile uyanılan sabaha taze bir kahve ve kahvaltı; ormanın içinden, iki adım genişliğinde ezilmiş otların arasından yürünerek gidilen deniz kenarındaki salıncak; karışan dere ile sıcaklığı ve tuzu kırılan deniz; esintiye karışan rehaveti kıracak kadar peynirli gözleme ve bira veya balığın ve roka salatasının yanına rakı; mutfakta o gün hazırlanan zeytinyağlıların yanına akşam yemeği; kalan şarabı içmek için uzanılan hamak; cırcır böceklerinin sesiyle belirmeye başlayan yıldızlar; odadan alınan battaniyeyle sarılınıp uyunan bir gece. yine gündüz sonra yine gece. yine deniz sonra yine dağlar. yine güneş sonra yine yıldızlar.
öyle bir yer ki; sanki bir kişi daha bilse büyüsü bozulacak ve fakat anlatılmazsa sonsuza kadar unutulacak bir masal gibi.
*bu yazı 27.06.2015 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.