itiraf ediyorum. ben yalnızlığıyla mutlu olan birisiyim. yalnızlığın dramatik ruh halini hayatımın mekaniğine bir biçimde yerleştirmiş, mevcut dengeyi bir şekilde korurken yaşayıp giden birisi. bu düpedüz bencillik aslında, biliyorum.
içimdeki onlarca odada sayısız fotoğraf. odaların kapıları kilitli. ben izin vermedikçe aşılamayacak sınırlar. izin vermediğim için aşılamayan sınırlar. bir yandan barışırken bir yandan da beni seven insanları cezalandırdığım bir geçmiş. arkasına sığındığım, uğruna kabuk üstüne kabuk bağladığım hikayeler. içinden bir türlü çıkamadığım kendime ait bir oda. bu da düpedüz bencillik aslında, biliyorum.
ama sonra...
oturduğum yerden gökyüzüne bakıyorum. ağaçların yaprakları arasından bulutları seçmeye çalışıyorum. bulutlar: kuşların konuşma baloncukları. oturduğum yerden kuşları duymaya çalışıyorum.
aklına anahtarlar bırakıyorum. ellerine. boynuna. kalbine, belki. birer birer. fotoğraflar koyuyorum önüne. ve hikayeler anlatıyorum. teker teker. sanırım bu aralar bu yüzden bu kadar çabuk yoruluyorum. içimden geçip giden zamana yetişemiyorum. bir şeyler o kadar çabuk oluyor ki rüzgarından saçlarımı tutamıyorum. yine de o esintide koluna girip ısınabiliyorum.
itiraf ediyorum. aslında kapılar açıldıkça korkuyorum. kendime sakladığım ben'in savunmasızlığı. öyle birdenbire güneşe bakamıyorum. kuşları dinliyorum. yüzümü bulutlara dönüp gözlerimi güneşe alıştırıyorum.
içinde yaşatmayı başardığın çocukla çocukluğuma dönüyorum. sadece bir dakika için bile olsa o yokuşunda iki katlı evlerin sıralandığı yemyeşil semtte yaşayabilecek olma fikrini duyunca yine o çocuk oluyorum. belki sen görmüyorsun ama aklına çocuklar bırakıyorum. top oynamayı, mutfak tezgahına oturmayı, resim yapmayı seven çocuklar.
sonra ellerime bakıyorum. mavi. huzur ve hüzün. şu an neresinde duracağımı bilmeden, şaşkınlıkla bakakalıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder