21.6.12

gel ve boynumda saklan.



hiçbir zaman sayılarla ve sayısalla arası iyi bir insan olmadım. öğrencilik yıllarımda fen derslerini 1,5'tan 2'yle geçmek en büyük hobimdi. eşit ağırlık bölümünü seçmemdeyse edebiyatın katkısını yadsıyamam. aksi durumda ne mi olurdu, hemen söyleyeyim: "merhaba, ben anatomi derslerini kaçırmayan tıp öğrencisi, büyüyünce adli tıp uzmanı olacağım." evet, bu kadar net. paralel hayatım için böyle bir olasılık pekala mümkünken halihazırda yaşadığım hayatta bu durum kendini, korkarım ki, kemik fetişizmi olarak gösterdi. 

bu biraz da ulaşmakla alakalı aslında. insan çok tuhaf bir varlık. neye nasıl tepki vereceği, kimi nasıl seveceği asla kestirilemiyor. kimisiyle yüz yüze gelmekten kaçınırken bir başkasının gözlerinin ta içinde bakmadan duramıyorsun. yolda yürürken birisine temas etmekten son derece rahatsızlık duyarken bir başkasına sarılmaktan kendini alamıyorsun. bakmak ve dokunmak istediğin insanlarınsa içini görmek istiyorsun, her formuyla. 

kişiliğini ve karakterini gözlerinle okuyorsun. jestler ve mimikler sana pek çok şey anlatıyor aslında. yeri geldiğinde konuşmadan, şıp diye, bir bakışta anlaşacak noktaya geliyorsun kimi zaman. ve tanıdıkça karşındakini, içini okuyorsun. gerçekten görebiliyorsan eğer, zaten bakmaktan kendini alamıyorsun. 

dokunmaksa bambaşka bir tanışıklığa işaret ediyor. ruhuna belki ama, en çok da derinin altına ulaşmaya çalışıyorsun. temas ettiğin kemikteki her kıvrım bir iz bırakıyor, o izleri takip ederek yolunu buluyorsun. en basiti, el. -parmakları ne kadar uzun, bilekleri ne kadar ince- bir ressam edasıyla dolaşıyorsun eklemlerin üzerinde. veya omurilik. kendini açık etmeye enseden başlayan yirmi dört kemiğin hepsini tek tek ve birdenbire arşınlıyorsun bir gezgin gibi. örneğin, leğen kemiği. genişliğine ve derinliğine kapılabiliyorsun tehlikeli sularda yüzer gibi. ama en çok da köprücük kemiği. nasıl ki boyun, insan vücudunda saklanılabilecek en naif bölgeyse, köprücük kemiği de seni koruyacak bir duvar gibi.

bir insanı tanımaya başladığın yer kelimelerdir. baktığında gördüklerinin bir yansımasıdır en içten gelerek ağızdan dökülen sözler. bir insana en yakın olduğun yerse köprücük kemiğidir. onun içine açılan güvenli bir kapıdır boynunda bıraktığın her iz.     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder