12.12.14
but I've been turned around, I was upside down.
eski bir koltukta boylu boyunca uzanıyorsun. kadife bir koltuk. biraz tozlu. aslında her şey tozlu bu evde. soluduğumuz hava bile. boynunda bir yavru kedi. öptüğümde böcekler olan boynunda yavru bir kedi uyuyor şimdi. dudağının kenarı kelebek kanadı gibi kıvrılmış.
eski bir ev burası. ahşabın kokusunu alabiliyorum. bizim ev değil. nasıl ve ne zaman geldik, bilmiyorum. belki de hep orada asılı kaldık. bilmiyorum. etrafı pek seçemiyorum. dedim ya, havada asılı olan toz taneciklerini görebiliyorum. arkadaki pencereden güneş ışığı sızıyor.
eski bir bahçeye bakıyor evin arkası. orada da yıkık dökük başka bir ev var. kapısının önündeki yağmurdan erimiş ve akşam güneşiyle kurumuş kartonu görünce hatırlıyorum kedileri. bir diğeri ayağıma sürtünüyor.
uyanıyorum sonra. o kadar gerçek ki, sanki hiç yaşanmamış gibi. nerede olduğumu anlayamıyorum bir an. anladığımda da ağlamaya başlıyorum. hatırladıkça daha çok. içimin uyuştuğunu hissediyorum.
saate bakıyorum. 05:53. tekrar uyuyamıyorum. bütün gün tozlu bir hava soluyorum. çalıştığım masaya toz yağıyor. göz gözü görmüyor. gözüme bir şey takılıyor sonra. istanbul modern'in doğum günü. 10. yılı. bir tek doğum günlerini önemsiyorum. gülümsüyorum. dudağımın kıvrımı çillerimi ortaya çıkarıyor. hatırlıyorum.
*
son umuttu bu. 'belki'nin dayanılmaz heyecanı. hep yüksek. çünkü daha yükseği yok. hep emin. çünkü bir kere emin oldu. hep hasarlı. çünkü bir kere kırıldı bütün kemikleri.
bu sınırlarda ona hayat yok artık. son umudunu da cam bir fanusa koyup bir apartmanın çatısından aşağı bıraktı. buzla kum oldu her yer. tozlar havada asılı kaldı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder