7.7.12
people puzzles
insanları ne kadar iyi tanıyoruz? hayatımızdaki insanları gerçekten tanıyabiliyor muyuz? ilk kez karşılaştığımız birisine karşı hissettiğimiz duygular zamanla değişirken, aslında değişen ne oluyor? birisine dışardan bakmakla içini görmek arasında geçen sürede aslında ne yapıyoruz? biz insanları gerçekten tanıyabiliyor muyuz?
şu an hayatınızda olan insanları bir düşünün. nasıl tanıştığınızı hatırlıyor musunuz? ilk kez nasıl konuşmaya başladınız? ilk nerede görüştünüz? yanınızda kimler vardı? üzerinizde ne vardı? müzik hala kulağınızda mı? her şeyi hatırladığını iddia eden bir insan bile, hayatındaki herkes için bu soruların tamamına doğru cevap veremeyecek kadar normalleştirmiştir geçen zamanı. "aynı mahallede büyüdük." "orta okulda ön sıramda oturuyordu." "caddebostan toplaşmasındaydık." "aynı şirkette çalışıyoruz." her şeyi olağan çıplaklığıyla tasvir etmek için fazla genel, yine de belli bir kalıcılığı olması açısından ziyadesiyle önemli. peki bu insanları ilk gördüğümüzde şu an hayatımızda oldukları yerde konumlanabilecekleri aklımıza gelir miydi? cevap veriyorum, hayır.
kim 5 yaşındayken aynı topun peşinde koşturduğu insanla aynı masada rakı içebileceğini öngörebilir? veya aynı okulun beton zeminini arşınladıktan seneler sonra aynı evi paylaşabileceğini söyleyebilir? onlarca insanın arasından yanına bağdaş kurduğu insanla daha sonra aynı şezlongda fotoğraflanacağını düşünür? günaydın'la başlayan sohbetlerin "belli, bir şey olmuş,"a dayanacağını sezebilir? hiç kimse. peki insanlar bu noktaya gelebilecek ilişkileri nasıl inşa ederler?
bakmakla görmek arasındaki fark tam da bu noktada devreye giriyor zira çevremiz ilkiyle değil ancak ikincisiyle bağlandığımız insanlardan oluşuyor. biz buna tanımak diyoruz. ve yine başa dönüyoruz, insanları gerçekten tanıyabiliyor muyuz?
bulmaca çözmekle arası iyi olanların bile zorlanacağı bir iş insanları çözmek. kimse, hiçbir zaman, karşısındakini tam olarak tanıyamıyor. iyi veya kötü, bir sürprizle karşılaşılması hakkı her daim saklı kalıyor. deri değiştiren yılana hayranlık besleyen insan da zaman içinde değişiyor. "bazen ben bile kendimi tanıyamıyorum," demesi tam da bundan kaynaklanıyor. tanınırlığı ise en içten geliyor. kemiklerine işlemiş olan karakteri, derisi ne kadar değişse de, aslında bütün kodlarını deşifre ediyor. kimsenin ertesi gün ne olacağının veya hissedileceğinin garantisini veremeyeceği hayatta bir çeşit güven duygusu şekilleniyor. ilişkiler güvenin getirdiği rahatlık ve aynı orandaki sorumluluk çerçevesinde, mantığın ve duyguların üzerinde -çoğu zaman ne ara olduğunu anlamadığımız bir anda- yerli yerine oturuveriyor. ve hayat devam ediyor.
yine de hayat her zaman bu kadar kusursuz işlemiyor. bazen senelerinizi geçirdiğiniz bir insan, günün birinde, pat diye, kötü bir sürpriz yapıp kapıyı çekip çıkıyor. buna kısaca, "yanlış tanımışım," deniyor. bazen de kendinizi duygularınıza öyle kaptırıyorsunuz ki tanıdığınızı sandığınız insanın yanında aslında yalnız olduğunuzu fark edemiyorsunuz bile. bu gibi durumlarda emek verdiğiniz bir insan, bir türlü, kemiklerine kadar ulaşmanıza izin vermiyor. dolayısıyla hiçbir şey yerli yerine oturmuyor. ve hayat devam ediyor.
*
bulmaca çözerken soldan sağa cevapladığımız her doğru soru, yukardan aşağı inerken bize bir kapı oluyor aslında. bilmediklerimizi atlasak da bir süre sonra doğru kelime için ayrılan boşlukta beliren harfler bizi doğruya yaklaştırıyor. insan, hiçbir zaman tamamlanmış bir bulmaca olmayacaksa da hepimiz en az boş kutuyu bırakmak için uğraşıyoruz aslında.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder