Yaşadığın ilk evi
düşün. İçine doğduğun, içinde büyüdüğün, bahçesindeki ağaçların hep en ince
dalına basıp düştüğün, duvarlarına boya kalemleriyle bir şeyler çizerken
annenin de sana eşlik ettiği, bisikletini fırlatıp koşarak kapısından girdiğin
ve yemek masasına oturduğun, fotoğraflarda kalan, hatırlamasan da bildiğin, ve
bildiğin için kendini güvende hissederek uyandığın ilk evi düşün.
Aldığın ilk
kaseti düşün. Jelatinini yırtarken yaşadığın el titremesini, kutunun içinden
çıkartıp kasetçalara taktığın ve ‘play’ tuşuna bastığın an yükselen müzikle içine
dolan sesleri, sözlere yüklediğin anlamları ve geceleri uykusuz kalmak pahasına
yüklendiğin duyguları yaşatan ilk kaseti düşün.
İzlediğin ilk
filmi düşün. Kısa boyun yüzünden göremediğin gişe görevlisinin uzattığı
biletten okuduğun koltuk numarasıyla salonun tam olarak neresinde oturacağını
kestirmeye çalıştığın, yere değmeyen ayaklarını heyecanla salladığın, ara olup
da ışıklar yandığında merakla yan tarafında oturan kişiye izlediklerini tekrar
anlattığın, ve her şey bitip gün ışığına çıktığında gerçekliğe uyandığın ilk
filmi düşün.
Kendi paranla
aldığın ilk çizgili tişörtü düşün. En yüksekte ve en dipte yaşadığın ruh
hallerine benzettiğin siyah ve beyazların üzerinde parmaklarını gezdirdiğin,
yakasını keserek kendine nefes alabilecek bir alan yarattığın, giymek için
sabırsızlandığından mütevellit makina tamamen dolmasa da çamaşırların arasında
atıp tekrar uyandırdığın ilk çizgili tişörtü düşün.
Gittiğin ilk
yabancı ülkeyi düşün. Kendi sınırlarından çıkıp başka sınırlar içinde
gezindiğin, kendi yabancılığını unutmak için kendinden uzaklaştığın, uzaktan ve
hep dışardan baktığın yol çizgilerini ve uçak pervanelerini çağıran, yeni
insanlara, farklı hayatlara ve başka bir sen’e
uyandığın ilk yabancı ülkeyi düşün.
Yaptığın ilk
resmi düşün. Verili tüm düzlemleri yok sayarak bir dünya yarattığın, o dünyayı sonsuz
renklerle boyayarak kendine benzettiğin, kendi dünyanın içindeki karanlıktan
geçtiğin ve seni var olmayan dünyalara uyandıran ilk resmi düşün.
Aşık olduğun ilk
anı düşün. Seni yığılıp kaldığın koltuktan silkeleyerek kaldıran, derin uykun
yüzünden içinde olduğunu bile unuttuğun duyguları uyandıran, sevgilinin boynuna
ilk kez düştüğün, olduğun yerde kalmak ve oracıktan havalara uçmak istediğin,
boyundan büyük sıçradığın, boynunda böcekler olduran, senden başka bir seni
uyandıran, her an tetikte, her an yüksek, her an en dipte, her an ayık, her an
uyanık olduğun ilk aşkı düşün.
Şimdi bunları,
her seferinde, ‘ilk kezmiş gibi’
yaptığını düşün. Yaşadığın evleri, indirdiğin albümleri, izlediğin filmleri,
giydiğin her çizgili tişörtü, gittiğin ülkeleri, yaptığın resimleri, tekrar
aşık olduğunu ve sevgilinin boynuna düştüğünü düşün.
Her seferinde,
ilk kezmiş gibi uyandığını düşün.
Ve uyanıp her
sabah bir fincan kahve içtiğini.
*
İşte, her
seferinde, böyle.
* bu yazı 19.11.2013 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder