19.11.13

wake up and smell the coffee.*


Yaşadığın ilk evi düşün. İçine doğduğun, içinde büyüdüğün, bahçesindeki ağaçların hep en ince dalına basıp düştüğün, duvarlarına boya kalemleriyle bir şeyler çizerken annenin de sana eşlik ettiği, bisikletini fırlatıp koşarak kapısından girdiğin ve yemek masasına oturduğun, fotoğraflarda kalan, hatırlamasan da bildiğin, ve bildiğin için kendini güvende hissederek uyandığın ilk evi düşün.

Aldığın ilk kaseti düşün. Jelatinini yırtarken yaşadığın el titremesini, kutunun içinden çıkartıp kasetçalara taktığın ve play tuşuna bastığın an yükselen müzikle içine dolan sesleri, sözlere yüklediğin anlamları ve geceleri uykusuz kalmak pahasına yüklendiğin duyguları yaşatan ilk kaseti düşün.

İzlediğin ilk filmi düşün. Kısa boyun yüzünden göremediğin gişe görevlisinin uzattığı biletten okuduğun koltuk numarasıyla salonun tam olarak neresinde oturacağını kestirmeye çalıştığın, yere değmeyen ayaklarını heyecanla salladığın, ara olup da ışıklar yandığında merakla yan tarafında oturan kişiye izlediklerini tekrar anlattığın, ve her şey bitip gün ışığına çıktığında gerçekliğe uyandığın ilk filmi düşün.

Kendi paranla aldığın ilk çizgili tişörtü düşün. En yüksekte ve en dipte yaşadığın ruh hallerine benzettiğin siyah ve beyazların üzerinde parmaklarını gezdirdiğin, yakasını keserek kendine nefes alabilecek bir alan yarattığın, giymek için sabırsızlandığından mütevellit makina tamamen dolmasa da çamaşırların arasında atıp tekrar uyandırdığın ilk çizgili tişörtü düşün.

Gittiğin ilk yabancı ülkeyi düşün. Kendi sınırlarından çıkıp başka sınırlar içinde gezindiğin, kendi yabancılığını unutmak için kendinden uzaklaştığın, uzaktan ve hep dışardan baktığın yol çizgilerini ve uçak pervanelerini çağıran, yeni insanlara, farklı hayatlara ve başka bir sene uyandığın ilk yabancı ülkeyi düşün.

Yaptığın ilk resmi düşün. Verili tüm düzlemleri yok sayarak bir dünya yarattığın, o dünyayı sonsuz renklerle boyayarak kendine benzettiğin, kendi dünyanın içindeki karanlıktan geçtiğin ve seni var olmayan dünyalara uyandıran ilk resmi düşün.

Aşık olduğun ilk anı düşün. Seni yığılıp kaldığın koltuktan silkeleyerek kaldıran, derin uykun yüzünden içinde olduğunu bile unuttuğun duyguları uyandıran, sevgilinin boynuna ilk kez düştüğün, olduğun yerde kalmak ve oracıktan havalara uçmak istediğin, boyundan büyük sıçradığın, boynunda böcekler olduran, senden başka bir seni uyandıran, her an tetikte, her an yüksek, her an en dipte, her an ayık, her an uyanık olduğun ilk aşkı düşün.

Şimdi bunları, her seferinde, ilk kezmiş gibi yaptığını düşün. Yaşadığın evleri, indirdiğin albümleri, izlediğin filmleri, giydiğin her çizgili tişörtü, gittiğin ülkeleri, yaptığın resimleri, tekrar aşık olduğunu ve sevgilinin boynuna düştüğünü düşün.

Her seferinde, ilk kezmiş gibi uyandığını düşün.

Ve uyanıp her sabah bir fincan kahve içtiğini.

*

İşte, her seferinde, böyle.


* bu yazı 19.11.2013 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder