25.10.12

shades of marble.


çok çabalıyorum. nefes almak için, yemek yemek için, su içmek için, gülmek için, şarkı söylemek için, ağlamak için, hissetmek için. hayatta kalmak için herhangi birinden çok, çok daha fazla çabalıyorum. yaşadığım şehirde, hayatımı bir dengede tutmak için, daha fazla çalışıyorum. hayatta kalma kararı verdiğim için bunu layıkıyla yerine getirmek zorundayım. 

küçük, kırılgan bir kız olmayı öğrenemedim hiç. buna fırsatım olmadı.

üzerine titrenilen, saçının teline zarar gelirse uğruna dünyalar yakılan, gözyaşlarının karşılığında kayıtsız kalınamayan tüm insanlardan tiksiniyorum. çaresiz insanlardan, zayıf insanlardan, içinde bulunduğu durumları istemsizce kendi lehine çevirebilen insanlardan tiksiniyorum.

bundan iki sene öncesini hatırlıyorum. şans eseri yaptırdığım smir testi sonucunda başlayan operasyon günlerinin gelip ameliyat masasına dayandığı sancılı günleri. içinde 'kanser' geçen hastalık sürecinde annemi, babamı ve 'haberi alan' diğer aile bireylerini ve arkadaşları sakinleştirmeye çalıştıktan sonra, anesteziden uyanan bünyenin söylediği ilk kelimeyi: "kahve."

"canım kahve istiyor."

erken teşhisti ve aylar birbirini koşarcasına takip etti. insanların tedirginliği yüzünden mutsuzdum. bu yüzden beni mutlu edecek başka bir şey olmalıydı: kahve.

canım biraz yandı, sonuçta ölmedim. konu kapandı.

o gün, benim için bir dönüm noktasıydı. bundan sonra hayatım, bu konudan bağımsız da olsa, hep aynı tepkiyle son buldu. tıpkı öncekiler gibi. "sonuçta ölmedim. konu kapandı. devam."

bisikletten düşüp gözümü evdeki koltukta açtıktan beş dakika sonra bakkala dondurma almaya gitmiştim.

top oynarken üzerinde kayıp derin bir yara açtığım dizimdeki kabuğun etrafına kalemle resim çizmiştim.

karşıdan karşıya geçerken yüzümü yalayan otobüsün yan aynasından kurtulduktan hemen sonra arkadaşımın sigarasını yakmıştım.

hayat, ne olursa olsun, son nefesime kadar aynı hızda devam edecek ve benim, bu tempoya ayak uydurmak için herhangi birinden fazla çaba göstermem gerekiyor. 

insanları anlamak için bile her detayı kafamda hızlıca analiz etmem ve doğru sözcükleri seçmek için kelime hafızamın içinde maratonlar koşmam gerekiyor.

ve o günden beri tıkır tıkır işleyen bu sistem kıvılcımlar çıkararak yandı ve büyük bir şiddetle durdu. yalnızca bir kez.

o gittiğinde.

ilk kez doğru sözcükleri seçip alamıyor, yapılması gerekeni yapamıyor, hayatın hızına ayak uyduramıyordum. kafamın içinde dönüp duran milyonlarca cümlenin sesiyle baş başa kalmıştım.

bu kez biraz da zor oldu, "sonuçta ölmedim," demek. bunu söyleyebilecek konuma gelmenin bedeli, zaman, acı ve alkoldü.

"sonuçta ölmedim," dedim bir gün; "devam," da dedim. ama, "konu kapandı," diyemedim. konu kapanmadı. 

kapanmayacak.

ve şimdi dert edecek onlarca şey var.

yine de her canım sıkıldığında, işler sarpa sardığında, kalbimin her kırılışında kafamın içinde kaçtığım huzurlu bir yer var. benim huzurlu yerim, o ameliyat odası. kanseri, bir fincan kahveye değiştim bile çoktan.

sonuçta ölmedim. konu kapandı.

devam. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder