20.12.12

what are we waiting for?


yüzünü parçalayıp derisini geçen, iliklerine kadar üşüterek uykusunun gelmesine bile izin vermeyen metalik bir soğuk. ellerini ceplerinin en derinlerine daldırmasına rağmen asla eski rengine ve şekline kavuşmasına izin vermeyen bir rüzgar. zemin artık hep kaygan. attığı her adımda bir tedirginlik. 

ya düşersem?

bilinç hep yarı açık, bir kısmı daima uyuşuk. düşündükleri kadar düşünmedikleri de birikmeye başlıyor göz kapaklarında. her açıp kapayışında, olanlar kadar olmayanları, bitenler kadar bitmeyenleri, gidenler kadar geri dönenleri de hesaba katmaya başlıyor. zihin kabardıkça taşması da daha şiddetli oluyor.

ya inanırsam?

herkesin kıyamet için geri saydığı günlerde kimse kendi kıyametini yaşadığının farkına bile varmıyor. kimse, aslında, tam olarak neyi beklediğini bile bilmiyor. yağacak gök taşlarına tutunmayı mı umuyorlar, yükselen dalgaların tuzlu suyunda boğulmaktan mı medet umuyorlar, ayaklarının altında yarılacak yerin dibine geçmeyi fırsat mı biliyorlar?

ya göremezsem?

bunun için başlarını kaldırıp etraflarına bakmanın yeterli olacağını, bilmiyorlar. umutlarını kıyamete bağlayanların ellerindeki ipler teker teker ve birdenbire gevşiyor. inançlarını sorguladıkça çözülüyorlar ve insanlık denen şeyi kaybettikçe daha çok 'insan'a benziyorlar.

ya değişirsem?

meteor değil gerçeklik yağacak bundan sonra, diyorlar. yalanların bir leke gibi üzerlerinden okunacağını bilmek kıyametleri olacak belki de. her gün yıkanmak derilerini yakacak. takacak maskeleri kalmayınca insan içine çıkamayacak hale gelecekler belki de. uykuya sığınıp gerçekliklerini unutacaklar.

kim bilir?

tek bildiği hiçbir şeyin değişmeyeceği, yine de hiçbir şeyin aynı kalmayacağı. uzun süre baktığında göz bebeklerini dahi beyaza boyayan sonsuz aydınlığı çamura dönüştürecek tek bir damla ve tek bir adım aslında.

ya kıyametimiz sonsuzluğumuzsa?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder