Modern zamanda
aşk nasıl yaşanır? Çağımızda aşk neye benzer? İhtiyaçları an be an değişen
insanoğlunun aşk tanımı da değişti mi? Aşk ve ilişkiler hayatımızın neresinde
duruyor? Mevcut kaosun içinde birey olarak hayatta kalmaya çalışıyorken, bir de
bir ilişki yaşamak bizi bu kaosun tam olarak neresinde tutuyor? Hiçbir şey
sonsuza dek sürmeyecekken, neden bu fikre tutunuyoruz? Hayal kurmak ve kalp
kırıkları arasındaki eğriyi kime, ne zaman ve nasıl saplıyoruz?
Kendimizi
teknolojiden izole etmeyi düşündüğümüz her dakika, elimiz yine telefondaki bir
uygulamaya gidiyor. En kötü ihtimalle ekran ışığını açıp saate bakıyoruz. Saat
takmak gibi bir eski alışkanlığı kenara bırakmanın yanı sıra davranış
çemberimize dahil ettiğimiz her yeni alışkanlık yine teknoloji ile bağlantılı
oluyor. Sokaklar ne kadar kalabalıklaşırsa daha çok yalnızlaşıyoruz. Birey
olmanın yüceltilişini yanlış anlayıp bencilliğe göz kırpıyoruz çoğu zaman. Tüketmenin
bir dip dalga olarak bütün yaşamsal fonksiyonlarımıza yayıldığı bu çağda, duygusal
açlığımızı başka ruhları yiyerek gidermeye çalışıyoruz. Herkesten birer parça
alıp kenara atıyoruz. Geriye içi boş bedenler ve zihinler kalıyor. Geçmişte
bizim için önemli olan her şey, geride kalıyor.
Bir ışık
bekliyoruz. Bizi uykumuzdan uyandıracak, olduğumuz kişiden silkeleyecek ve bizi
özlediğimiz duygularla barıştıracak. Telefonun alarmı çalıyor. Yorganın içinden
parlayan ışıkla küçülüyor göz bebeklerimiz. Geceden bıraktığımız hayatı
yaşamaya devam ediyoruz.
Tekrarlara
tahammül edemediğimiz bir çağdayız. Her zaman daha iyisini, daha fazlasını,
daha ilerisini ve sonrasını istiyoruz. Her gün, bir sonraki gün için yaşıyoruz.
Geçmişte yaşadığımız hayal ve kalp kırıklıklarını tekrar etmemek için, geçmişte
yaşadığımız mutlulukların üzerini çiziyoruz. Biliyoruz ki, her mutluluğun
sonunda birileri yaralanıyor ve bu kaosta hayatta kalmak için yara almamak
gerekiyor.
Hayat devam
ediyor. Hayat, o kadar hızlı akıyor ki, değişikliğe ayak uydurmanın yolu onunla
birlikte koşmaktan geçiyor. Tek başına. Çünkü yanındaki kişi seni
yavaşlatabilir, ve bu çağ, yavaş olanı alıp bir kenara tükürüyor.
Duygularımızı açmak
ve açıklamak konusunda iki uç noktada duruyoruz; ya bir an önce söyleyip onun
da üzerini çiziyoruz ki bizi yavaşlatmasın, bir an önce olsun, hissedilsin,
yaşansın ve bitsin ya da susuyoruz ki duygusal zaaflar ortaya çıkmasın, kuytu
bir köşede sindirilsin ve yola devam edilsin. Kendi duygularımızı kendi
ellerimizle öldürüyoruz.
Sınırların
bulanıklaştığı bir dünyada mümkün olan her şeye erişebiliyorken, kendi içimize
ulaşmak konusunda sınırlara takılıyoruz. Geçindirilmesi gereken evin, ödenmesi
gereken faturaların, ayak uydurulması gereken modanın, yetişilmesi gereken
buluşmaların, gidilmesi gereken işin arasından kafamızı çıkartıp nefes almaya
çalıştığımız her saniye başka bir gereklilikle bölünüyor uykumuz. Kendimize ve
dolayısıyla duygularımıza zaman ayıramıyoruz. Gerekliliklerden kaçmak için plan
yapmak bile başka gereklilikleri doğuruyor. İçimize kapanıyoruz. Duygularımızı
kapatıyoruz.
İlişki yaşamanın
getirdiği ‘iki kişilik hayat’
döngüsüne nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Bireysel ihtiyaçlarımızın içine
o kadar düşüyoruz ve bu ihtiyaçları sürekli ve öylesine dönüştürüyoruz ki, hayatımızda
ikinci bir kişi için yer açamıyoruz.
Modern zaman denen
bu çöplükte gerçekten ne hissettiğimizi bilmiyoruz. Bilsek de anlama,
anlamlandırma ve dile getirme noktasında ayağımız hep bir taşa takılıyor. Bizi
gülümsetecek bir duyguyu kanayan dizimizdeki kum tanelerini temizlerken
unutuveriyoruz. Kendi kaosumuzu yaşamaktan, başka hayatları tanımaya ve başka
hayatların bizi tanımasına izin vermiyoruz. Başka hayatlar yerine, hayatımızı
kolaylaştıracak ‘şey’leri tercih ediyoruz.
Ve günün sonunda
yine teknolojiye sarılıp uyuyoruz. Telefonun alarmını kurup yastığın altına
koyuyoruz.
**
imdb’ye
göre Türkiye’de 14 Şubat’ta
gösterime girecek olan bir Spike Jonze filmi, Her. Modern zamanda ilişkilerin
nasıl bir boyuta taşındığının trajedisini anlatan filmin Sevgililer Günü’nde
gösterime girmesi son derece manidar. Filmin kendisi ise tam anlamıyla bir
modern zaman dramı.
Aşk ise, her şeye
rağmen, dönüştüren, değiştiren ve inanılmaz bir duygu.
Şüphesiz.
*bu yazı 27.01.2014 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder