5.2.14

only lovers left alive.


gitmenin de bir adabı var artık. gidebilmek için, önce döviz kurlarıyla barışık olman gerekiyor. sürekli güncellenen sayfalar ve sekmeler arasında değişen rakamların bulanıklığı, heves kırıyor. parçalanan umutları yine kendimiz yapıştırıp birleştiriyoruz. salonun en güzel köşesinde duruyorlar.

kaçma fikri yetmiyor artık. kendi kanatlarını dikmen gerekiyor uçma fikrini aklına yatırmak için. sımsıkı tuttuğun ve sırf bu yüzden, ellerini kanatarak tuttuğun bir duyguyu kanatlandırıp ellerinden bırakman gerekiyor. yastığın soğuk yerini bulmaya çalışıyor parmak uçları, yara kabukları daha çabuk iyileşsin diye.

gidecek yeri iyi düşünmek gerekiyor artık. halbuki kapşonu kafana geçirip, kaldırım taşlarını ezerek denize gitmek vardı sadece. veya dondurucu soğukta ayakkabılarını çıkartıp kumlara basmak. o kumları çoraplarının içinde eve taşımak. evini kaçabileceğin son deniz kenarı yapmak. soğuk suyla yüzünü yıkamak açıyor zihni. biraz da ensene tutunca, geçiyor.

bildiğin sokaklar, şehrin çıkmazları ve hayatın kapıları arasında kaybolmak vardı eskiden. kaybettiklerini bulmak için, önce kendi içinde kaybolman, gerekirse yok olman gerekirdi. özüne bakıp, bir küçük kıvılcımla odanı, evini ve dünyayı yakabilirdin. dışına çıkıp, her yeri ateşe verebilirdin eskiden. artık sadece sarılınca geçiyor. göz bebeklerindeki ışık noktalarını takip ediyorsun önünü görebilmek için.

gidilecek yere varmış olmak yetiyor artık. aslında yoldur insanı değiştiren. yol çizgileri arasına sıkıştırılmış rüyalar, hayaller, duygular ve suskunluklardır yolu içine ulaştıran. havaalanına iki saat önce gidip mutsuz insanların umutsuz bakışları arasında kayboluyoruz artık. kendini bulmak için çıktığın yolda, başka kederlere takılıyor ayakların.

kaçmak, kabuk değiştirmek demekti eskiden. yeni ve yenilenmiş olarak dönülürdü gidilen yerlerden. gitmek ferahlatırdı, tazelik verirdi nefesine yolun sonunda. bel ağrısı kalırdı geriye, o da çok oturmaktan. sevgiliden gitmek kalıyor elimizde artık. saçları karıştırıp kendi rüzgarında savrulmaktan söz ediyorum. bir filin hortumuna takılmak, üzüntü veren bir mutluluk sadece.

oysa kaburgaya çekiliyorsun artık giderken. ciğerlerindeki nefesi tutup, sadece yutkunarak bekliyorsun kanatlarındaki gücün yerine gelmesini. bırakınca gidenler için, diyorsun kadehini doldururken.

bırak, yak ve git.

nisan'da her şey mümkünmüş gibi.

1 yorum: