ne telefon ne laptop. yanındaki sehpada duran tek şey içindeki buzun yoğunluğundan dolayı dışı nemlenmiş kokteyl bardağı. kulağında denizin sesi. uzandığın yerden şemsiyenin altına saklanmak için kalkıyorsun. kum sıcak. tabanların yanıyor.
uyanıyorsun. baban kapıda seni bekliyor. gözünü bile aç(a)madan yüzünü yıkayıp toparlanıyorsun.
"lütfen 210 numaralı kapıya gidiniz."
uyanıyorsun. uçağın tekerlekleri piste değiyor. istanbul'dasın. gözlerini ovuşturup ketılın düğmesine basıyorsun. bir sigara yakıyorsun.
"yönetici paneli düzelmiş."
uyanıyorsun. oscar ödül törenini izleyip siteye haber girmek üzere üzere the house hotel bosphorus'dasın. köprünün ışıkları. buz dolu bir bardak baileys. bir elin laptopta, diğeri telefonda; bir gözün ekranda, bir kulağın televizyonda. yanında sevdiğin insanlar.
"hava o kadar bulutlu ki aydınlanmadı bile."
uyanıyorsun. gözlerine batan şey yorgunluk, kirpik değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder