dün de aynen böyle oldu. saat 14 sularında kapı çaldı. mng kargo, idefix kutumu getirdi. teslimat imzaları atılırken bile adam bir sonraki ay da aynı zili çalacağından adı gibi emindi. bilmediği şeyse o kutularca kitabın nereye gittiğiydi.
artık ben de bilmiyorum. bundan sonra gelecek kitapları nereye koyacağımı inan hiç bilmiyorum. gelen her teslimatla yeni baştan düzenlediğim kitaplık, kelimenin tam anlamıyla çığrından çıktı. bir yandan da sonrasını düşünüyorum; bu evden taşınmam gerektiğinde ne olacak? kıyafetler bir çantaya sığabilecekken bunca kitap nasıl kolilenecek? nereye yerleştirilecek?
sabah annemle konuşurken c.'nun eylül'de almanya'ya gideceğini söylediğimde, "olmazsa sen geçersin oraya," şeklindeki teklifine verdiğim cevap şu oldu: "benim kitaplarım o eve sığmaz." nokta.
elden çıkartma fikri benim lügatımda yoktur. istersen bencillik de, ama ben ki ödünç verirken ince eleyip sık dokurken, kitaplarımı sattığımı düşünemiyorum bile. çünkü kitaplar kıymetlidir. onlar hayatın bir parçasıdır. satırların altını çizerken, yanına notlar alıp işaretler koyarken aslında o dönem yaşadıklarına dair ipuçları da bırakırsın arkanda. ve seneler sonra o sayfalara tekrar dönüp baktığında anımsarsın. "vay be," dersin. "nerden nereye."
evimin bir odasını feda etmem gerekse bile kitaplarımdan vazgeçmeyeceğimi biliyorum. çünkü nasıl ki onlar içlerinde seni içine çeken bir hayat barındırıyorsa, okurken senin hayatından da bir parçayı saklarlar içlerinde. kendine kurduğun küçük hayatın izdüşümü olurlar bir yerde. ve işte bu yüzdendir ki, ben, kitap okumayan insana güvenmem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder