18.3.13

and all the birds fall out of the sky in two by two's.


olasılıkların ve tereddütlerin ortasına düşüp kırılmış kemiklerini ve parçalanmış avuç içlerini yalayarak iyileştirmeye çalışırken, bedenini ayaklarının üzerinde, dengede -veya o her neyse- tutacak birisinin varlığını arıyor el yordamıyla. karanlıkta yolunu bulmaya çalışan bir amatör gibi, dokunduğu yeri bilmeden bulaşıyor duvarda biriken yosunlara. kamaşan parmak uçlarını kokluyor, tanıdık bir yüze denk gelirim diye. kimsenin duymayacağı bir isim fısıldıyor. dudakları yarı açık, yarı kapalı. oluşan çatlaktaki kanı emiyor. pas tutuyor dili damağı.

iki yakayı birbirine bağlayan köprünün yıkılan ayaklarının altından karşı tarafa bakıyor, tek başına. annesine seslenmek istiyor. hiçbir şey söylemesine gerek kalmadan başını göğsüne yaslayacağı bir umut arıyor. sökülen dikişlerinden içinin pamukları lime lime olmuş oyuncak tavşanını arıyor enkazın altında. ayaklarını denize sallandırıp, birisinin, herhangi birisinin onu bulmasını bekliyor.

yaşananları ve söylenenleri unutmaksızın kalbini bir kenara bırakıyor. sevgiyle ve korkuyla yüzleştiği an, telefon hatları kesiliyor. "böylesi daha iyi," diyor. kendini daha iyi hissediyor. çizgisel zamanın ve dört boyutlu evrenin tüm bileşenlerini tek bir hareketle, kesip atıyor. kabloların ucundan saçılan kıvılcımlardan bütün bir şehir alev alıyor.

peşi sıra yürüyen korkusuna aldırmadan başka bir yer ve başka yol arıyor içinden çıkacak. yüzeyde olup bitenin ahengine kapılmanın sıkıcı gelmeye başladığı bir an, kendini kesip açıyor. o yeri ve yolu içeride, kendi içinde arıyor.

gözlerinin içine yaklaşan her göz bebeğinde kendi yansımasını bulmaya çalışıyor. karanlığında kendini görebileceği bir sonsuzluk. her şeyin kırılgan olduğu bir hayatta, buzdan bir aynanın üzerine eğiliyor. kırık ve aslını onlarca parçaya bölen bir beyazlıkta o siyah lekeyi kazıyor tırnaklarıyla.

tüm zaman eğrileri ve tüm paralel varoluşlardaki olguları çoğaltıp parçalayan, sonsuza kadar süregelen bir ayna oluyor. ve tüm kırıklığı ve tüm sırrına rağmen, karşısındaki nesneyi olabildiğince hatalı ve öngörülemez bir gerçeklikle var ediyor. kendi varlığının mevcudiyetine inanmak için, o kaosun yansımasını ve yankısını hissetmek istiyor.

"işte benim aynam."

sesi takip ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder