25.3.13
just because i don't care doesn't mean i don't feel.
ve öyle bir an geliyor ki, ne gururu, ne gardı, ne sıktığı dişleri, hiçbirisi fayda etmiyor. teker teker dökülüyor ellerine, oradan masaya saçılıyor inci taneleri gibi. geçmişin tüm şiddetini bir omuzda bırakıp tekrar toplamaya çalışıyor saçılanları. hep eksik, hep bir öncekinden daha yanlış.
içinde bulunduğu ve kendini içinde bulunduğu tüm hallerde, başka bir dram sızıyor parmak uçlarından konuşmanın orta yerine. alay ettiği her halinden bir sızıntı yayılıyor ayaklarının dibine. yürüdüğü her kısa ve çarpık yolda izini bırakıyor, geri döndüğünde kokusunu alabilsin diye.
sıcak bir günün ardından bastıran ayaz gibi, güneş bile yalanlardan yoruluyor. dilinin ucuna gelen kelimeler sertleşse de, beynin gözlerinin kapanmasına izin vermiyor. karanlıkta en çok, o zayıf silüet hayat buluyor.
kendini ne kadar canlı hissetse de, ayaklarının altındaki telin titrediğini hissediyor. her adımında ölüme daha çok yaklaşıp, dudaklarından süzülen kanın tadıyla gerçeğe bir adım daha yaklaşıyor.
hiçbir şey sona ermiyor. her acı ilk günkü kadar taze kalıyor ve bir o kadar da eskiyor. geçmişe özlem duyan insanlara gülümsüyor. dudağının kenarında beliren her kıvrım, ona kendi geçmişini anımsatıyor.
yeni olan her şeyden yoruluyor. insanlar, yoruyor. bundan sonra hiçbir şeyin, o kadar sorgusuz sualsiz ve doğal; o kadar temiz ve kabullenilir olmayacağını biliyor.
uzay boşluğunda kaybolmanın dayanılmaz hafifliği ve dramatik salınımıyla, nereye sürüklendiğini bilmeden, nabzını yokluyor.
bir ayağı hep eşikte.
kaçacak delik arıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder