perşembe. derginin ozalit günü. pazartesi günü yazı işleri müdürümün talimatıyla takip ettiğim bir basın lansmanına gidiyorum. l'era fresca. tazelik devri. hava sıcak. rüzgar serin. sersemletici bir kararsızlık. önce üsküdar. ordan deniz taksiyle beylerbeyi. ve tekne. üst katında masalar. açık büfe kahvaltı. trendus'tan m. ile tabaklarımızı alıyoruz. oturup boğazın üstünde karnımızı doyurmanın keyfine varıyoruz. esintiyle güneşin sıcağını hissetmiyoruz bile. gerçekten büyük keyif. istanbul. tarifsiz.
aşağıya, basın toplantısını dinlemeye iniyoruz. formülü italyan, malzemesi yerli ve doğal bir dondurmanın piyasaya çıkışının kurdelesi kesiliyor. yaklaşık 1 saat sonra tekrar yukarı çıkıp tekne bebek'e hareket ederken sahil şeridine bir göz atıyoruz. "başka şehirde yaşayabileceğimi sanmıyorum." saygılar.

ofis yoğun. yine de herkeste az da olsa bir rahatlama var. çünkü ozalit demek, dergi bitti demek. hemen hemen. "cuma 1'de toplantımız var." çantamı bırakıp ellerimi yıkamaya gittiğimde günün sürpriziyle karşılaşıyorum. güneş yanığı. hatta düpedüz amele yanığı. omuzlardan yanık, sırttan esmerce.
şu an tenimde hala biraz acı hissediyorum. ama en çok denize girmek istediğimi fark ediyorum. ben tatile gitmek istiyorum. ve tatilin en naif ikilisi: güneş yanığı ve dondurma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder