25.6.13

and i can't find the words.


"sanki bildiğim her şeyi unutmuşum gibi hissediyorum."

öyle hissediyorum.

sanki, bilincime ve içime her şey sulu boya ile yazılmış, sanki hepsinin üzerine su tutulmuş, sanki tüm boya su ile beraber akıp gitmiş gibi. geriye sadece, o işe yaramayan, incecik kağıt kalmış gibi. ne üzerindeki resmi görebileceğin, ne de üzerine tekrar bir resim çizebileceğin.

bugüne kadar hayatıma giren her şeyi yerli yerine koymam çok zaman aldı. sorgulamalarım, suçlamalarım, sonuçlarım, kabullenişlerim, kabul edemeyişlerim çok zaman aldı. bazılarını anlamlandıramadım. bazılarını kendime uyarladım. bazıları için kendimi uyarladım. çok zaman aldı. bir temel oluşturdum, ve hepsini teker teker üzerine ve sağına ve soluna koydum. 

öyle hissediyordum.

ta ki her şey, bir anda, yerle bir olana kadar. hangi zamanda yaşadığımı, ne yazdığımı, ne okumayı sevdiğimi, hangi yemeği sevmediğimi sorgulatan ve bir anda her şeyi silen o an. bütün günleri, uykusuz ve iştahsız, baş ağrısıyla geçirten o an.

artık ne yaptığımı ve nasıl yaptığımı hatırlamıyorum. artık hiçbir şey yapamıyorum.

öyle hissediyorum.


23.6.13

no alarms and no surprises.


tanımlanamayan, anlamlandırılamayan ve adlandırılamayan şeyler oluyor. hayat sürprizlerle dolu, derken bile hep kötü tarafından bakılıyor. kaosun getirdiği bilinmezlikle her seferinde daha büyüğüne doğru bir adım atılıyor. kötü, daha kötüyü çağırıyor. o koku bir kez alındı mı, sabah uyanıldığında bile buruna çalınıyor. uyku dışarıdan gelen seslerle bölünüyor. huzursuzluktan içe çöken bünyeler, teslim olmuyor. sonu kestirilemeyen her şey gibi, bu da elini kolunu bağlayıp beklemeni salık veriyor; kendini unut. hayalleri ve umutları yeşerten her yeni günün gecesinde bir ruh daha ölüyor. 

o kadar üzgünüz ki canımızın ne kadar yandığını fark etmiyoruz bile.