27.6.15

sırlarını kendine saklayan yer: sundance.*


evet, yaz bir türlü gelmedi. kapalı, açık, kapalı. hava bir türlü ısınmadı. rötar yapan uçak gibi; çıkacağını bildiğin ve fakat sürekli ertelenen bir yolculuk. hava parçalı bulutlu. şehir her zamankinden daha sıkıcı, daha bunaltıcı ve daha daraltıcı. kaçmanın bir yolu olmalı. güneşi yakalamanın, doğaya dokunmanın, yıldızlara uzanmanın en kestirme ve en ferahlatıcı yolu; iki kişilik uçak bileti.

güney, yazı ilk selamlayan yer; bunu biliyoruz. güneş ısıtsın istiyoruz, yine de gölgesi serin olsun. sakinlik istiyoruz. çıt çıkmasın. kalabalık olmasın. korna değil horoz sesine uyanalım. deniz çok tuzlu olmasın, diyoruz. biraz da serin olsun. belki biraz esinti. yaprakların sesi. gün batarken bile birkaç yıldız belirsin istiyoruz gökyüzünde. fayans olmasın. pimapen de. şehir hayatına dair olan her şeyden uzaklaşmak istiyoruz. öyle bir uzaklaşmak ki hatta, “geri dönmeyelim.”

akdeniz, ege’den çok farklı. ufukta görülen tek şey, sonsuz geçişlilikte bir mavilik. kesitsiz ve kesintisiz. nadir kaya parçaları ile bölünüyor derinlik. arkası dağlar. göğü yaran, bulutları parçalayan, çam ve söğüt kaplı. ege, yerdeniz ise akdeniz mushi-shi. büyüyle değil sırlarla örülü bir coğrafya. 


antalya. biraz daha yaklaş; kemer. iki, bilemedin üç koy sonrası tekirova. gidilecek yer phaselis’in karşı kıyısı. sundance camp. yılın her ayı ve her günü açık olan, festivallere ve yoga workshop’larına da ev sahipliği yapan bir saklı köşe. ormanın içinde saklanan bir yer. 1987’den beri doğaya dokunmadan onu yaşanır hale getirmiş olmak önünde saygıyla eğilinecek bir tavır. takdir-e şayan bir tercih. teşekkürler.


bir sırt çantası kadar eşyamız var. yeteri kadar. havlu, mayo, güneş kremi, birkaç tişört, şort, parmakarası terlik ve kitap. yapılacaksa çok az şey. yeteri kadar. horoz sesi ve tavuk ‘çipçip’i ile uyanılan sabaha taze bir kahve ve kahvaltı; ormanın içinden, iki adım genişliğinde ezilmiş otların arasından yürünerek gidilen deniz kenarındaki salıncak; karışan dere ile sıcaklığı ve tuzu kırılan deniz; esintiye karışan rehaveti kıracak kadar peynirli gözleme ve bira veya balığın ve roka salatasının yanına rakı; mutfakta o gün hazırlanan zeytinyağlıların yanına akşam yemeği; kalan şarabı içmek için uzanılan hamak; cırcır böceklerinin sesiyle belirmeye başlayan yıldızlar; odadan alınan battaniyeyle sarılınıp uyunan bir gece. yine gündüz sonra yine gece. yine deniz sonra yine dağlar. yine güneş sonra yine yıldızlar.



öyle bir yer ki; sanki bir kişi daha bilse büyüsü bozulacak ve fakat anlatılmazsa sonsuza kadar unutulacak bir masal gibi. 


*bu yazı 27.06.2015 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.

10.6.15

distopyalar da güzeldir: everything everything.*


bu sene 13-14 haziran’da life park’ta gerçekleştirilecek one love festival’in ilk gününde, 21:00’dan öncestage’de boy gösterecek olan everything everything adına gitarda-klavyede-geri vokalde alex robertshaw konuştu.

*

everything everything nasıl doğdu? manchester’in bu doğuştaki etkisi/yansıması ne oldu?

grup 2007`de manchaster`da kuruldu ve hala da buradayız. buradaki müzik ortamı her zaman güçlü olmuştur ve içinden cesur gruplar çıkarmıştır. bizim için de, yaşamak ve çalışmak için mükemmel bir yer.

insanların dijital anlamdaki aşırı yüklemelerinin dünyayı yok saymalarının ne gibi sonuçları olacağını düşünüyorsunuz? manchester’da bu anlamda işler nasıl gidiyor?

neredeyse bütün grupların internetten dinlendiği bir zamanda yaşıyoruz, bu aşırı gürültülü ve inanılmaz kafa karıştırıcı bir hal alabiliyor. demek istediğim, manchaster her zaman kuvvetli bir `kulaktan kulağa yayılan` bir müzik kitlesine sahip oldu ve biz bunun bir parçası olduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. bu yüzden, müzik yapmaya başladığımız ilk günden beri bu kargaşanın dışında kalmaya çalıştık.

çizdiğiniz karanlık geleceğe istanbul da dahil mi? 

distopik bir gelecek öngörmüyoruz, sadece etrafımızdaki dünya hakında endişeliyiz. gelecek, muhtemelen, şimdikinden çok da farklı olmayacak.

şarkı sözlerinizi anlamlandırırken bazı katmanları aşmak gerekiyor -ki bu iyi bir şey. doğrudan anlatımdan kaçınmanızın sebebi ne?

bu, jonathan yazarken kendiliğinden olan bir şey. hiçbir zaman çok bariz konular hakkında çalıp söylemek bizim için de çok etkileyici olmadı.

daha önce istanbul’da bulunmuştunuz. şimdi sizi tekrar izleme şansı bulacağız. yolculuklarınızda yanınızdan ayırmadıklarınız neler?

güneş kremi, kulak tıkacı ve iyi bir kitap.

sahnedeyken ne giymekten hoşlanıyorsunuz?

sahne kıyafetlerimiz, çok da iyi bir arkadaşımız olan tasarımcı william green tarafından hazırlanıyor. bu performansımızda da aklınızı başınızdan almak için sabırsızlanıyoruz.

günlük hayatınızda ‘asla giymem’ dediğiniz şey nedir?

sahnede giydiklerimizi normal hayatta giymeyiz. eğer sokaktan o şekilde geçersek `perfume` filminin kapanış sahnesine benzer bir an yaşanabilir.



*bu yazı 10.06.2015 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.

1.6.15

night passage.


yanımda uyurken sen, bulutları topluyorum başının üzerinden. ve gözlerini açtığında, kendimi görüyorum yeşilinde. 

denize yolculuk yapsak seninle. günün en karanlık saatinde yıldızlara baksak ve o an tüm kötülüklere karşı koyabileceğime inansam. kokuna sarılıp uyusam sonra.

yazın geldiğini böyle anlasam. kış geçti, ne oldu anlamadık. baharsa hala serin. oysa yaz öyle değil. saçındaki güneşin sarısı, yaz. ve sessiz nefes alıp verişin boynumda.

ne büyük huzur. ne derin bir uyku. saklanması en güzel kuytu.