6.10.11

sevgili papatyası


bitki yetiştirme potansiyeline sahip bir insan olamadım hiç. penceremin önünde, küçük bir saksıda menekşe yaşatmadım mesela. yeni biçilmiş çim kokusunu içime çekmeyi ne kadar sevsem de toprağa hiç yakın olamadım. nefes almasına yardımcı olduğum tek şey, istikrarlı bir şekilde vazosuna su koyduğum bambular ki onlar da eskiden sayıca daha fazlalardı -tıpkı bizim gibi-. biri gitti, kaldı iki.

konu çiçekler olduğunda da ziyadesiyle tepkili oldum. çiçek almak nedir yani, öyle değil mi?! ve -sanırım- bu tavrım yüzünden hiç kimseden çiçek almadım. sanki boynumda görünmeyen bir tabela asılı gibi. BANA ÇİÇEK ALMAYIN! özcümle isimleriyle de cisimleriyle de pek fazla barışamadım. yine de papatyaların yeri her zaman daha ayrı oldu benim için. o naif, gösterişten uzak havaları hep içimde bir yere dokundu.

ve dün, klinikten çıktıktan ve arabaya bindikten sonra koca bir demet papatya kucağıma bir çocuk gibi -hafifçe- bırakıldı. tüm bunlardan habersiz. ve öyle içten. hani bazı anlar vardır, mutluluktan ne gülebilirsin ne ağlayabilirsin. sadece bakakalırsın. tam da öyle bir andı işte. belki halsizlikten, belki yorgunluktan. ama kesinlikle ne yapacağını bilemeden.

ama şimdi içimden geçenleri söyleyebiliyorum: meraba sevgili papatyası. içimdeki bir kilidi daha açtın. bir oda daha aydınlığa kavuştu. tüm bunlardan habersiz. seni seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder