24.2.13

'cause all I want is the moon upon a stick.


dev bir kütle olarak her yeri kaplıyor zaman. çok uzun, çok geniş, çok derin bir zaman bu. bu yüzden, "zamanı gelince," diye bir şey hiçbir zaman var olmuyor. çünkü zaman gelip geçen bir şey değil. ve mekanın çekirdeğiyle bir araya gelmesi neredeyse imkansız. bu yüzden kesişen hiçbir doğru, doğru noktaya ulaştırmıyor. hayatın matematiği hep yaklaşık sonuçları koyuyor önümüze. fazlasıyla eksik, mütemadiyen fazla.

insan dünyanın belli bir yerinde, belli bir açıyla durmayınca içindeki sarkaç kaburgalara çarpmaya başlıyor, göğüs kafesini parçalıyor. doğru noktanın neresi olduğunu bulana kadar un ufak oluyor kemikleri. doğru yolda beklemenin şiddeti, yanlış yolda yürümenin cesaretine üstün geliyor. gözümüz gibi baktığımız, bize kör oluyor. yüzümüzdeki enkaz bir kez daha bombalanıyor. kimse yara izlerimizin nedenini sormuyor.

insan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi. öpüldüğü zaman gövde bir bütün oluyor. öpen gidince parçalara bölünüyor. ayak oluyor, karın oluyor, el oluyor, boyun oluyor. oluşlar, olamayışlar, düşüp kendini kaldırışlar her bir ekleminden ve tüm kaslarından okunur hale geliyor. yüzünü görmesen bile, baktığın her hücreden anlaşılıyor sakatlanmış ruhlar.

yaşadığımıza inanmak için insanlara güvensizliğin sürekli kaygısına boşverip, hayal kırıklığının anlık kederini tercih ediyoruz. kalp, orada olduğunu bildiğimiz ama sadece acıyınca fark ettiğimiz bir şey olup çıkıyor. çünkü biz, yaşadığımıza ancak böyle ikna oluyoruz.

ve kimse gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğuna inanmadığından, bizim gibiler kendi kendini iyileştirmek zorunda kalıyor.


3 yorum:

  1. kaçmak diye bir şey yoktur, orada olmayı istememek vardır.

    dışarıda hava çok güzel. yaşadığıma inanmak için yeterli.

    YanıtlaSil
  2. ben yine de dışarı çıkmak için havanın kararmasını bekliyorum.

    denk gelişler.

    YanıtlaSil
  3. ben bugün için karanlığı beklemeyeceğim. kaçırmak için fazla mavi gökyüzü.

    sahil beni ve kitabımı bekler :)

    YanıtlaSil