11.2.14

no sound but the wind.


biraz renklerden bahsetmek istiyorum sana. üzerimize geçirdiklerimizden değil ama. içimize çektiklerimizden. an'la, anlamlarıyla, hissettirdikleriyle içimizden çekip çıkarttıklarımızdan. duygusal çocuklarız belli ki, yine de gökkuşağı romantizmi değil kast ettiğim.

netlik ayarlarımızı yaparken yakalıyoruz bu renkleri. bir olaydan diğerine. bu duygudan ötekine. oluşumuzu çevreleyen ve varlığımızı anlamlandıran renkler var içimizde. durduğumuz ve yürüdüğümüz ve koştuğumuz ve takılıp düştüğümüz her histe. tek bir saniyeye bakıyor. gözümüzde şimşek gibi çakıyor hissettiklerimiz.

siyahtan beyaza geçerken o kadar çok ton var ki aslında. ister gri de bunlara, istersen hepsi için bir ad ver. sana kalmış.

sevgiliyi kahverengine benzet mesela. her seferinde, ilk kez içiyormuş gibi hissettiğin sade kahvenin rengine. her seferinde, ilk kezmiş gibi sevdiğini düşün birini. tazelik veren bir duyguya sarılıp uyuduğunu. her sabah, tazelenmiş bir şekilde uyandığını. belki sen buna turuncu dersin, eline sinen mandalina kokusunu her daim özlediğin için.

maviyi düşün mesela. yüzünü göğe çevirdiğin an yakaladığın tonları içinde hissettiğini. bir kuş uçuşunda yakaladığın özgürlüğü veya bir uçağın kanadına taktığın hayallerini. veya donmuş bir göl kenarında kahvaltı yaptığını. evde özenle hazırladığın sandviçleri ekoseli örtüyle kapladığın hasır sepetten çıkarttığın zaman yüzüne vuran serinliği. pembeyi düşleyebilirsin belki bu gibi zamanlarda, seni en uçucu yanından yakaladığı için.

içindeki huzuru yeniden bulmak için ormana gittiğini farz et. içine çektiği çam kokusuyla buluşan sonsuz yeşili. doğanın aslında özüne dönüş olduğunu ve içine giden yolu ancak iğne yapraklarında bulabileceğini. tutkuyla bağlıysan şayet huzuru bulduğun yola, yüzün kızarır belki. kim bilir.

gençliğini hatırla şimdi de. bira şişelerinin kağıtlarına dökerdin içini. sarının köpürürken anımsattığı en genç zamanlarındı. umarsızca ve fakat en çok umursadığın zamanlarındı onlar. hepsi geride kalmış. dirseklerin tahta bir masada çürümeye yakın. hislerin derinleştikçe dirseklerinde oluşan morlukları hatırla.

güneşe bakmadığın için kızabilirsin siyah camlı gözlüklere. aydınlıktan bu kadar uzak durmak istediğin için, kız kendine. renklerini parlattığı için kaç gölgelere. saklan hatta. saklan ki toz tutsun üstün başın. renklerinin canlılığı kaybolsun. yine de unutma. insanlardan uzaklaşsan da, her şey an'da. ve o an'ın sana ne renk hissettirdiğinde. seni ne renge bürüdüğünde.

renklerini kaybetme.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder