17.2.12

there's no point. that's the point.


okuduğum ve çok beğendiğim bir kitabın filme uyarlanması beni çok tedirgin eder. sebebi basit, hayal kırıklığı. çünkü kitabı okurken sen zaten kafanda o sahneleri çekersin; karakterlerin neye benzedikleri, oturdukları evin nasıl dekore edildiği, ses tonları, konuşma biçimleri hatta müzik. bunların hepsi sen sayfaları çevirirken zaten bir film şeridi gibi akar gider gözlerinin önünden ve bir başkasının, "alın ben bunu film yaptım," demesi tam bir yıkım olur. yani olmuştu. bundan 2 dakika öncesine kadar.

evet, konumuz yine we need to talk about kevin. ve fakat bu kez kitap değil filmi, beni derinden etkileyen. zira eva'yı canlandıran kişinin tilda swinton olduğunu öğrendiğimden beri tedirginliğim bir nebze olsun azalmıştı. yine de bir şekilde erteledim. erteledim. ve...

ve şunu söyleyebilirim ki, bu kitap bundan daha iyi beyaz perdeye aktarılamazdı. nokta.

fonda etnik müzikler ve bahçe fıskiyesinin mekanik sesi. oldukça sınırlı diyaloglar. her sahnede mutlaka kırmızı bir boya, obje veya ışık. tilda swinton'ın değişen saç şekliyle ve omuzlarının duruşuyla takip edebildiğin bir zaman akışı; bugünden geçmişe, ileri geri. ve kevin. ezra miller'ın içi dipsiz bir kuyuyu andıran bakışları.

kan kırmızısı bir film. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder