14.6.12

looking for a breath of life


istanbul'da yaşıyorsan sıcağa tüm gücünle göğüs germen şart. hele bir de çalışıyorsan ve tatil denen şey senelik iznin kadar kısıtlıysa, bu şehri daha çok basmalısın bağrına, yoksa sağ çıkamazsın sonbahara.

zaten alışkınsın ya sürprizlere, bir sabah şehrin ana damarlarından ikisinin üç aylığına kapalı kalacağını öğrenebilirsin mesela. arabanı ve metrobüsü at o zaman bir kenara, vapur özlemini gidermek için ideal bir bahane değil mi sence de?

zaten dirençlisin ya her şeye, bir sabah yutkunamayarak ve burnun akarak uyandığında, "çivi çiviyi söker," diyip yepyeni bir dondurma deneyebilirsin pekala. iki gün sabreder sonra yine devam edersin duşunu sabah alıp kendini sokağa atmaya.

zaten bir şekilde hızına ayak uydurmaya çalışıyorsun ya, zaman ve mekan dinlemeden katılmalısın organizasyonlara. "ertesi gün iş var," demeksizin git konserlere, "onca saat nasıl dayanırım?" diye endişelenmeksizin katıl festivallere. aksi takdirde çok pişman olacağından eminsin aslında sen de.

zaten manzarasında kendini kaybediyorsun ya, içine gir o manzaranın baya baya. al yanına en sevdiklerini, yanlarında en 'sen' olabildiklerini ve atla tekneye. bikini içinde, kaptan nereye demirlerse. mangalda balık üstü güneşlenirken uyuyakalma tadından mahrum kalma.

zaten ömrün sürekli yollarda geçiyor ya, hafta sonlarını yaşanır kılacak mesafelere yolculuk etmekten kaçınma. şile, ağva, kıyıköy, bozcaada ve hatta cunda. ne kadar yakın o kadar sakin/hareketli, buna değer, unutma.

*

bodrum-antalya hattında geçecek olan bir haftanın bana yetmeyeceğini bildiğim için, bu yaz, istanbul'u her yönüyle nefes alınır bir yer haline getireceğime inanıyorum. ve inanınca oluyor, biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder