26.2.13

for i was once a kid with a pure and innocent soul.


her gün, çocukluğumuzda koynumuzda uyuttuğumuz evcil bir hayvanımızı kaybediyoruz. en temiz ve hayata en hazırlıksız anımızı ruhumuzdan ayırıp üzerine bir kova su boşaltıyoruz. her yeri kaplayan tüyler ayaklarımızın altına yapışıyor. 

tüm çirkinliğimiz ve titreyen ellerimizle avutmaya çalışıyoruz bedenimizi. bedenimizin daha iyi, daha emin, daha masum, daha genç ve daha güzel, daha saf birisine ait olduğuna inanmaya çalışıyoruz.

bir şeylerin değişmeye başlayacağına inanarak derimizi kaşıyoruz. tırnaklarımızın arasına biriken kan kurudukça gerçeğe uyanıyoruz. uykumuzda günahlarımızdan arınıp daha yorgun uyanıyoruz. gidecek bir yol bulmaya çalışıyoruz.

hissizlik anlarımızı standarda bağladığımız her beden için bir iz bırakıyoruz ışık çubuklarından. bir elin uzanıp, tüm renklerin içinden en sonsuz olanını çekip çıkartmasını ve saçlarımızın arasına takmasını bekliyoruz. asla uzatamadığımız, hep en kısa saçlarımıza.

sabahlarda bir umut ve bir ışık olacağına inanmak istiyoruz. ve eğer uyursak, çözümü rüyamızda bulabileceğimize. her sabah, bir başkası olarak uyanıyoruz. daha iyi, daha emin, daha güzel. daha saf.

konuşmakta zorlanıyoruz. iki lafı bir araya getirememenin sakarlığıyla birkaç pot ve çokça hayat kırıyoruz. karşımızdakinin gözlerinin içine bakamamanın amatörlüğüyle kör oluyoruz. yastığın soğuk ve hayatın acı veren tarafıyla huzur buluyoruz.

böyle şeyler oluyor. ve biz devam ediyoruz.


3 yorum:

  1. huzuru acının içinde de olsa bulmak iyi midir ki?

    YanıtlaSil
  2. en az yastığın soğuk tarafı kadar, orada olduğunu hissettirir.

    YanıtlaSil
  3. yastıkla göz göze geldim. bence kabul edilebilir.

    YanıtlaSil