22.7.13

geçmişi özledikçe ensesine soğuk su tutanlar için.*


Önceki hayatımızı unuttuğumuz ve halihazırda yaşadıklarımızı özellikle ve inadına zihnimize kazıdığımız bir dönemden geçiyoruz. Önceden okuduğumuz, dinlediğimiz, izlediğimiz, yazdığımız ve çizdiğimiz ne varsa, hepsini bir kenara bırakıp hayatı yeniden, ilk kezmişçesine yaşıyoruz. Sokakta gördüğümüz yüzlere daha dikkatli bakıp, kelimelerimizi daha ince ve sakınmadan seçiyoruz. Sanki bundan 2 ay öncesi VCR kasetlere kayıtlıymışçasına, hem yabancılıkla hem de özlemle anıyoruz geçmişi. Ve artık her an çok daha kıymetliymiş gibi, bunlar son anlarımızmışçasına yaşıyoruz.

Çünkü okuduğumuz, dinlediğimiz, izlediğimiz, yazdığımız ve çizdiğimiz hiçbir şeyin elimizden, bir kez daha, alınmasını istemiyoruz. Haklı gerekçelerimiz var. Çünkü artık unutmak istemiyoruz. Kitapların, şarkıların, filmlerin, yazıların ve resimlerin isimlerini unutmak istemiyoruz. Hayatımızın hangi döneminde ne yaptığımızı bilmek istiyoruz. Sahip olduklarımızı ve bunlara gerçekten sahip olup olmadığımızı sorguluyoruz. Mesela, yaz ne zaman geldi ve hava ne ara 45 derece oldu da biz o aralıkta ne okumadık, ne dinlemedik, ne izlemedik, ne yazmadık ve ne çizmedik bilmiyoruz. Komada geçirdiğimiz günlerden, derin bir nefesle uyanmaya çalışıp, bir türlü tam anlamıyla gözümüzü açamıyoruz.

Kendimizi yeniden tanımlamaya, adlandırmaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız şu günlerde, sokağın tadını alıp evimizi sığınak belliyoruz. Daha önce hiç hissetmediğimiz duygularımızı keşfedip, öze inmeye çalışıyoruz. Kendimizi en saf halimizle en yakından gördüğümüz noktada kusurlarımızla barışıyoruz. Sürekli bir boğulma hissi yaşatan duygulara ve insanlara sarılma hissi ile bize zerre hareket alanı tanımayan duyguları ve insanları yırtıp parçalama isteği arasında bocalıyoruz. Kaybettiklerimize bakıp daha kötü olmak için yapabileceğim en iyi şey ne olabilir, sorusunu boynumuza asıp, geçmişten kalan melodilere ve seslere sığınıyoruz.

The XX de Londra’dan kopup bu duyguları oldukları yerden sökmeye, yerlerine daha ağırlarını yerleştirmeye geliyor. Yemekten en çok zevk aldığın yemeğin boğazına takılması gibi, dakikalarca tüm katmanlarını soyup şarkının kalbine indikleri an, bulunduğun yeri ve olduğun seni sorgulatan şarkıları ile The XX, 7 Ağustos gecesi Parkorman’da gizlenen duyguları aleni bir ayine dönüştürmeye hazırlanıyor. Sonuna kadar tüketen, kalan her şeyin dibini itinayla ve zorla sıyıran, kendini karanlık bir odada oturup kafanın içindekileri dinliyormuşsun hissi veren her nota ve her sesle, kalp ritmine kafa tutuyor.

Geçmişi özledikçe ensesine soğuk su tutanlar için.



* bu yazı 22.07.2013 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.

1 yorum: