12.9.13

her şeyi konuşmak zorunda değiliz.


sonbaharın gelişine sevinmek sanıldığı kadar basit değil; hiçbir zaman da olmadı. çift kişilik yatakta tek kişilik yorganla uyumaksa hep cesaret işiydi ve hep öyle kalacak. gölgesinde dinlendiğin ve saklandığın ağaçların gökyüzüne dönmesi, gecenin karanlığını hatırlatacak. her zaman hatırlattı. boyalarının arasında kaybolup yeni karanlıklar yaratsan da, hiçbir zaman o gecenin rengi tutmayacak. hiçbir zaman tutmadı.

olan her kötü şey, seni bir sonrakinin daha kötü olacağına hazırlıyor. ve göründüğü kadar gerçek olmayan her şey, moral bozuyor. birbirimize yakın durmak için her seferinde aynı yalanları söylüyoruz. ve hiç yapmadıklarımız yüzünden utanıyoruz. tutamadığımız sözler vermek bizi daha güçlü hissettiriyor.

hiç bulunmadığımız yerlerde mutlu olacağımızın hayalini kuruyoruz. ancak her evin penceresi yok, ve el sallayamadan gidenlerin arkasından bakmak sanılandan daha zor. uzakken parlayan her şeye yakından bakıyoruz, ve bir tavşan körlüğünde sarılıyoruz en uzaktakine.

kimse kimseye ait değil. ancak bazıları kırmak nedir bilmiyor, sadece yok ediyor. ve sahiden dağılırsa, tekrar toplamak imkansız hale geliyor. her şey geçiyor, izler kalıyor. "anlıyorum," diyeninse anlamadığı çok açık. çünkü 'anlayış' yazıldığı gibi yaşanmıyor.

sadece gecenin rengini aklında tutanlar soğuk, rüzgarlı, düşünceli ve kopuk bir şekilde yansıtıyor karşısındakini. sonbaharda yıldızlar daha net görünüyor. koca bir göğün ağırlığını taşımak, bilinmeyeni daha mavi kılıyor.

bazen her şey 'uyuyunca geçer'ler yüzünden.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder