9.11.13

beautiful war.


artık sana yazamıyorum.

bildiğim bütün kelimeleri unuttuğum gibi, artık yenilerine de yer açamıyorum sanki.

hissettiğim bütün duyguları sıfırlamışım ve kırılan bütün kemiklerimi yapıştırmışım sanki.

bu şey gibi; iki elini de yemekten, içmekten ve giymekten hoşlandığın ne var ne yoksa doldurduğun torbaları taşımak, taşımak, ve taşımak; tüm kasların çekilene kadar onlarca yolu o onlarca kilo ağırlıkla yürümek, yürümek, ve yürümek; bir an durup, gözlerini kapatıp hepsini yere bırakmak; sonra ellerine bakmak; kan oturmuş ellerinin titremesine engel olamamak; yine de bir süre soluklandıktan sonra o tüm yükü geri, kanayan avuçlarında toplamak ve yoluna devam etmek gibi. artık o taşıdığın tüm güzel şeylerin bir önemi yokmuş gibi.

bazen seni çok özlüyorum.

bazen seni o kadar özlüyorum ki hiç var olmamışsın gibi geliyor.

sonra durup kan oturmuş, titreyen ellerime bakıyorum.

bu şey gibi; ziyarete gittiğin mezarlıktan ayrılırken, kapıdaki çiçekçi yaşlı kadından sattıklarının arasından en cılız, yine de en yeşil çiçeği almak; eve gelip onu kola kutusuna dikerek apartman boşluğuna bakan pencerenin önüne koymak; hiçbir zaman ışık almayacağını bildiğin apartman boşluğuna uzanan teneke içindeki çiçeği düzenli olarak sulamak gibi. hiçbir zaman büyümeyeceğini bildiğin bir çiçeği içindeki boşluğa dikmek gibi.

artık diz kapaklarımın neden çürüdüğünü ve kırılan hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorum.

gitmenin, yine gidecek olmanın, vedaların, vedalaşamamanın, olanın, olamamışlığın, bitişin, bir türlü bitiremeyişin ne demek olduğunu çözüp çözüp tekrar bağlıyorum. seni alıp içimde onlarca duyguya kırıyorum. duvara yansıyan renklerin arasında parmaklarımı gezdiriyorum. ve gerçek olduğuna ancak o zaman ikna oluyorum. beyaz duvarda patlayan renkleri alıp teker teker ve tekrar tekrar kırıyorum.

*

beyazın kusursuzluğuna inanmıyorum ve her yeni sayfayı kirleterek açıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder