19.5.14

these are hard times for dreamers.


uyanıyor.

otururuyuruyanık dokuz saatin ardından otobüs camındaki dağılmış silüetiyle karşılaşıyor. arkası yeşil. arkası gelincik kırmızısı. arkası güneş. arkasında gök yüzünü yaran yel değirmenleri. görüntüsünü aşıp doğaya bakıyor. sonra sağ tarafında oturan tanımadığı insana. ve onun yanında oturan diğer insanlara.

yüzünü doğaya dönüp insanları düşünüyor. sonsuz boşlukta kum tanecikleri gibi dağılan insanları. bir toz zerresi gibi oradan oraya saçılan. yakan, yağmalayan, kıran insanları.

solda yükselen güneşin camdaki kırılmasına bakıyor. kırılma anlarını düşünüyor. hayatının seyrini başka bir yöne çeviren sarsıcı anları.

sabaha karşı 5'te ada kitabevi'nin önünde otururken buluyor kendini. onu kırıp binlerce parçaya bölen bir anını anlatırken. insanlara olan bakışını başka bir yöne çeviren o anı anlatırken buluyor kendini. kendi yasının gölgesindeki adam sarılıyor. öyle bir sarılıyor ki hayatının seyri başka bir yöne dönüyor.

sanki dünmüş gibi yaşıyor o anı. sanki hiç yaşanmamış gibi. sanki hiç gerçek olmamış gibi. öncesinde olan biten ne varsa, hep bu an içinmiş gibi.

geçen iki seneyi düşünüyor. hayatı anladığı ve fakat kabullenemediği o iki sene içinde, hep o adama sarılırmış gibi sarılıyor duygularına. duygularını paylaşmayı öğreniyor. etrafına ördüğü duvarı perde perde indirdiği insanlara daha çok sarılıyor. sanki hiç yoklarmış gibi. öncesinde olan biten ne varsa, hep bu insanlar içinmiş gibi.

sonsuz boşluktaki kum taneciklerinin rüzgarla savruldukları alanı düşünüyor. o alanın dışında gelişen hayatları. o hayatlara müdahale eden insanları. kendi alanının dışında gerçekleşen savrulmaların yarattığı yıkıcı etkiyi biliyor. çünkü insanlar kırıyor. insanlar dövüyor. insanlar tecavüz ediyor. insanlar vuruyor. insanlar öldürüyor. sırf oldukları yerden başka yerlere savruldukları için.

ve sonsuz boşlukta bir kum tanesi kadar değeri olan insanlar, kendilerine verilen değerin ağırlığını kaldıramadığı için.

hayat, kırıldığı her an, yeni yaslar ve yansımalar doğuruyor. ve her kum tanesi, yeni bir yasın ve yansımanın ışığında renkleniyor.

tuttuğu yasın açtığı boşlukta yepyeni çiçekler yetiştiriyor. kimini göğüs kafesine bastırıyor. kimini artık daha çok titreyen elleriyle uzatıyor, yeşertsinler diye. kimi üzerine basıyor ne olduğuna bile bakmadan. kimini sırça bir fanusta saklıyor, zarar görmesinler diye. yasının gölgesi ve yansımalarının renkleriyle hep canlı kalmaları için çabalıyor. yüzünü güneşe gönüp gülümsüyor.

*

uyanıyor.

"hayal kur ve gör," diye mırıldanan bir çocuğa aralanıyor tuzlu kirpikleri.

bir daha ne zaman gelincik görür, bilmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder