20.12.14

olmayan’a olan derin tutku.*


kadın ve adam diyorlar onlara. ama nereden baksan insanlar. hepsinin kırılganlıkları, mutlulukları, kırgınlıklarından doğan öfkeleri, acıları, tatsızlıkları, gerçekleri ve hayalleri var. geçmişleri ve gelecekleri. geçtikleri yolları ve gelecekleri evleri var. 

ama bazen bir şey oluyor. hep oluyor. geçilen yollarda şeritler çizilmemiş oluyor, örneğin. veya öyle net çiziliyor ki bir daha geçilmek istenmiyor o yoldan. zaten yol, her geçişte farklılaşıyor. bir taş bile yerinden oynasa, geçilen yol, geçilecek yolla aynı olmuyor.

veya bir şey oluyor. ki hep oluyor. gelinecek evler yanıyor, örneğin. veya öyle şekillendiriliyor ki için aslında hiç gelinmesin isteniyor o eve. zaten ev, kapıyı her açışta farklılaşıyor. aralık camdan giren rüzgarla bir toz bile yerinden oynasa, gelinecek ev, aynı ev olmuyor.

yollar ve evler şimdiki zamana hükmetmediğinde işler tersyüz oluyor.

işler tersine döndüğünde karışıyor kafalar. zaten kafası karışık olan kadınlar, kendi doğrularınca yanlışlar yaparken, bir de yanlış zamanda buluyorlar kendilerini. başkasının doğruları içinde. o doğrulara ve gerçeklere yaklaştıkça uzaklaşıyor kadın içinden. işte kırılma burada yaşanıyor. karar anı; evet mi, hayır mı? sevmek mi, vazgeçmek mi? kalmak mı, gitmek mi? ilkleri seçenler değil; fakat ikinciler, bazen arkadan ışık gelmesiyle, bazen fotoğrafın kenarlarının flulaşmasıyla bir var ama aslında ‘hiç yok’ oluyorlar. işler tersine dönüyor.

kendi yalın ayaklarıyla duruyorlar karşılarında. öyle sanki duyguları yokmuşçasına. yine de sarılmayı, sevmeyi ve sevişmeyi bilerek. ihtiyaç duydukları için değil, istedikleri için. vazgeçerlerse gidebileceklerini bildikleri için. hiçbir zaman(a) ait değillermiş gibi. yetişecek hiçbir yerleri yokmuş gibi. öylece duruyorlar karşılarında.

kendi yalnızlığından kendine saray yapmış adamların karşılarında. ‘aşk nedir?’in cevabını bulmak için rüzgarı kendinden menkul bir uçurtmaya takılan. hakkı yenmiş bir çocuk edasıyla sonsuza dek bir şeylerden kaçıp sonsuza dek bir şeylerin peşinden koşabilen. geriye doğru koştuğu için hep çocuk kalan.

büyümek için ikinci şıkkı seçen kadınlara ihtiyacı olan.

arif’in müzeyyen’e olan tutkusu gibi. 

*

ona bir nevi ‘orada olmayan adam’ diyorlar; ama adam mı orada yok gerçekten, yoksa kadın mı hiç olmamış?


*bu yazı 20.12.2014 tarihinde trendus.com'da yayınlanmıştır.

2 yorum:

  1. Klasik yorum ve eleştirilerin aksine böyle yazılara ihtiyacımız var, teşekkürler.

    YanıtlaSil