18.1.12

you make me laugh, but it's not funny.


şöyle bir düşündüm de, uzun zamandır adam gibi konuşamadık seninle. baktım ve her şeyin parça parça olduğunu gördüm. bi' parça benden, bi' parça senden, bi' parça hiç-kimseden. yine de pek iç açıcı gelmedi anlattıklarım. havalar soğuyup içim üşüdükçe daha çok ölümden bahseder olmuşum mesela. "e o da hayatın bir parçası," diyorsun, biliyorum. yine de bu konudan bahsetmeyi sevmez insan, mutsuzlukla ve hatta umutsuzlukla denktir ya ölüm. hayattan ne kadar uzaklaştığını gösterir. veya sen öyle sanırsın. her neyse. konumuz bu değil. yine de...

sene hızlı başladı. bu konuda bir alkışı hak ettiğimi düşünüyorum. tüm kafa karışıklıklarından sıyrılıp kendim için bir şeyler yapıyorum. sinema, konser, sergi. yine de en çok seni özlüyorum. daha önce de söylediğim gibi, insan içini ısıtacak birilerine ihtiyaç duyuyor bu mevsimde. dolayısıyla hayata tutunmak için hayattan kaçacak delik arıyorum. çünkü sen de biliyorsun, ben çabuk sıkılıyorum. sıkıntıya gelemiyorum. uzun vadeli planlar yapamıyorum. değil ayın, artık haftanın sonunu bile getiremiyorum. yine de...

uykuyla ilgili sorunlar yaşıyorum aslında bu ara. seninle konuşmak istiyorum. satırlarca yazmak istiyorum ve fakat tam o anda tıkanıp kalıyorum. üç kuruşluk uykumdan, daha alarm bile çalmadan şiddetli bir bel ve çene ağrısıyla uyanıyorum. e. "strestendir," diyor. sen ne düşünüyorsun? eskisi kadar huzurlu değil miyim kurduğum düzende? ara sıra da kaşınıyorum aslında. sırtım, bileklerim, ellerim. oturduğum sandalye. kaşınıyor. huzursuzluğun nereden kaynaklandığını bulamıyorum. yine de...

geçen gün aynada çillerime baktım ve "yaz gelsin," dedim içimden. güneş ışığında daha iyi sayılıyorlar çünkü, biliyorum. "gençliğini özledim mi?" diye soracak olursan, bilmiyorum. ama hayatlarımız ayrı yerlerde eskiyor, bundan eminim. mutluluk da mutsuzluk da yalnızlık getiriyor. geçen yılları düşündükçe onunla nasıl başa çıkamadığımı görüyorum. hatta ona öyle alışmışım ki aksi halinde sonuna kadar mücadele edermişim gibi geliyor. ve bir küçük leke daha çil olup takılıyor elmacık kemiğime. yine de...

bunun da diğerleri gibi seasonal affective disorder'dan hallice bir yazı olduğunu düşünmeni istemiyorum. çünkü değil. olmamalı. evet, burada iyiydik biz. ben, artık burada iyi miyim bilmiyorum. yine de yerler buz tutmuşken ellerimi ceplerimden çıkartıyorum. kayıp düşmemek için daha sağlam basıyorum yere. ne de olsa kar demek, trafik demek. 

büyüdüm, kabul ediyorum.

*

'kaydı yayınla' demeden önce eklenecek bir şey kaldı mı diye tekrar okuyorum yazdıklarımı. aslında bütün bu dağınık iç halinin kaynağının ne olduğunu adım gibi biliyorum. o kadar kendimden bi' haber değilim, sen de bunu biliyorsun. sadece dile getirmemek için etrafından dolaşıyorum. o sorunun nelere yol açtığını daha iyi görmeni istiyorum sadece. bense bir tek gözlerimle ilgili sorun yaşamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder