3.7.12

bush - letting the cables sleep.mp3


anatomik olarak dirençli olduğunu anlamanın yolu hiçbir şeyden değil ama mideden geçiyor. tükettiğin besinlere ve alkole olan dayanıklılığın aslında bir yerde senin rüştünü ispatlama yöntemin oluyor. "gittiği yere kadar," diye tabir edilen mesafe uzadıkça sen de yaş alıyorsun ya, daha bir dik duruyorsun. içilmemesi gereken o son kadehe kadar sayıyorsun ya, ertesi gün hatırlayacak kareler biriktiriyorsun. peki gerçekten böyle mi, yani tüketemediğin besinler arttıkça ve sarhoş olma eşiğin aynı seviyede saydıkça daha mı güçsüz oluyorsun? peki sadece yiyip içmek mi mideni harekete geçiren? yoksa mide sandığın şey aslında pimi çekilmiş bir bomba mı?


benim mideme karşı bu kadar duyarlı olmam tam da en güçsüz olduğum döneme denk geliyor. '04 yazı. yemek yemeden, ağlama krizleri eşliğinde geçirilen günler. sonuç? alerjilerin yanı sıra yenebilecek şey sayısının minimuma düşmesi. kronik sancılar. duygusal her iniş çıkışın karşılığını ağrı olarak göstermesi. nokta.


peki bugüne gelirsek... nasılsa dokunuyor diye çoğu zaman yemek konusunda ilkokul çocuğu gibi seçici davranma. şaşırtıcı olsa da alkole karşı dayanıklılık. ve her duygu değişiminin gelip bir de mideyi yoklaması. bir akşam yaptığın bir konuşma sonrası gece güç bela daldığın uykudan uyanıp kusmak gibi mesela. veya bir akşam yapman gereken bir konuşmayı ertelemek zorunda kaldığında taş yutmuş gibi ağırlaşmak gibi. tabi aşık olduğunda yiyecek hiçbir şeyi kabul etmeyen bir yumruk gibi aynı zamanda. hepsi geliyor ve tek bir noktada çörekleniyor. 


ister tenekeden olsun, isterse incecik bir zarla tutsun birbirini, yediklerin veya içtiklerin değil, içine attıkların kadardır midenle kurduğun ilişki. zira üzüntünü ve sevincini yansıttığın bir tek miden kaldıysa geriye, bir durup düşünmek ve konuşmak, içindekilerden bir temiz arınmak gerekir. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder