15.10.12

it's not a secret you should keep.


ben, 26 yaşında, 50 kilo civarında, boyu 1.70'e yakın, her yeri yara bere içinde, saçlarının hiçbir zaman ensesine değmesine izin vermeyen, hayata sıradan kahverengi gözleriyle bakan, dudaklarını yiyen, çirkin bir kızdım.

o, ince uzun yapısı, çillerle kaplı teni, çukurunun içinde etrafındaki her detayı incelikle yakalayan yeşil gözleri ve biraz da göz altı morlukları, kemikli yüzü, karşımdaki sandalyede rahatça otururken paketinden bir sigara çıkartıp yakan düzgün parmakları ile yaşı olmayan bir çocuktu.

onunla dünya üzerindeki hiç kimsenin anlam veremeyeceği bir şekilde tanıştık. başka bir senaryo aklımızın ucundan bile geçmedi.

onun bu gelişini; hayatıma, aklıma, ruhuma girişini tek bir soru sormadan, tek bir soru sorma isteği bile duymadan kabullenişim, dünya üzerinde gerçekleşebilecek en doğal şeydi.

dünyanın en kirli noktalarının ortasında, dünyanın en dışındaki hayatlarından birinin en dibinde, dünya üzerinde görülebilecek en temiz şeydik.

kendi içinde dönüp duran bir fırtına gibiydik. yumuşacık, evleri yıkmayan, kimsenin canına kast etmeyen bir fırtına gibi, havada dönüp duruyorduk. sonra bir şey oldu, birisi ters -ya da sert- bir hareket yaptı. fırtına aniden kesildi, ben bütün hızımla betona çakıldım.

onu böyle kaybettim.

bazı sabahlar erken uyandım, normalde uyandığım saatlerden çok erken, o saatte ne yapılacağını bilmediğim kadar erken. midemdeki yanmanın geçmesine fırsat vermeden salona süzülüp bir sigara yaktım. bu evde sabah olmamış gibi hissetmek hep kolaydı. karanlıkta güvenle oturdum. 

bazı günler dudağımın kenarında ufak bir kıvrılmayı garanti eden şeyler yaşadım. hayat güzeldi. güzel şeyleri çokça umutla ve biraz da buruklukla karşıladım. yeni karşılaşmaları olağan hallerine bırakıp çalan şarkılara eşlik ettim.

bazı geceler eve ayakkabılarımın bağcığını yarım saatte çözdüren sarhoşluklarla döndüm. o varken içimde ne biriktiyse kusmaktan çekinmedim. uyuyabilene kadar yorganın altından tuvalete taşındım. yine de pes etmedim.

ondan sonra kaç kişi mi oldu? tanımlamaya kalkmayan, yormayan, yorulmayan, kanıma giren, böylesine temiz hiç kimse olmadı.

bir tarafım eksik, büyük bir tarafım, farkındayım. o yumuşacık fırtınanın betonda kırdığı kemiklerim yeniden kaynadı. asla eskisi gibi olamayacak, farkındayım. ve bu beni üzüyor. eskiden çok güzel olan şeyleri tekrar yaşayamayacak olmanın burukluğu hepinizde vardır, bilirsiniz.

artık biraz daha zor olacak, farkındayım. ama bununla başa çıktığımı sanıyorum. yani, sanırım, biraz güçlüyüm. ona şöyle seslenecek kadar güçlüyüm:

"biliyorum, oradasın. seni çok seviyorum, evet, hala hem de, gerçekten, inatla. umarım gittiğin yerde iyisindir ve her şey yolundadır, artık ne kadar olursa. aynı şarkıları dinliyorum hala. o şarkılar kulağıma çalındıkça ağlıyorum. şerefine yaşıyorum."

evet, ben, şu günleri onun şerefine yaşayacak kadar güçlüyüm.

artık kızgın değilim. artık önemli değil çünkü.

bundan sonra kimseyi yeterince sevemeyeceğimi hissediyorum ve basit özlemleri olabilen insanlara gıpta ediyorum. çünkü ben, hayatıma devam ederken, ne zaman özlesem parmaklarımdaki tendonlarım ve çene kemiklerim aynı anda kopmuş gibi hissediyorum.

çünkü bir gün önce çaresizlikten bütün damarlarım kurumuş, göz pınarlarım büzülmüş, içim ekşimiş, yüzüm ve ellerim parça parça kaşınmış olduğunu kimselere belli etmeden atlatıp, bir gün sonra arkadaşımın doğum günü için pasta olmayan bir şey seçtim.

çünkü başkalarını üzmemek için kendimi üzme kotamı tek bir kararla doldurdum.

çünkü içinde yaşadığım dünya küçük güzellikler sunma çabası gösterirken ait olduğumuz ırkın çirkin olduğunu biliyorum.

çünkü aptallıktan iğrensem de aptal yazılar yazıyorum.

çünkü beş yaşındaki gibi sevinip, beş yaşındaki gibi kırılıyorum.

çünkü ekmeğime konan arının balı afiyetle emişini gülümseyerek izlerken, arka masamda iştahla yemek yiyen çocuğu görünce midem bulanıyor.

çünkü zor zamanlarında yanında olduğum hiç kimseyi zor zamanlarımda yanımda istemiyorum. yanımda isteyeceğim zaten gelmiyor.

çünkü ne olduğunu anlamadan yaz bitti, ve ben üşümeyi ve yağmuru sevmiyorum. yine de sonbahar geliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder