26.10.12

i've got to convince myself and just about everybody else that there's no love.


iki gündür temel ihtiyaçlar dışında kalkmadığı aynı koltuğun aynı minderine bu kez başka bir şey için oturdu. saat -buranın saatiyle- gece yarısına yaklaşıyordu.

gece yarısı olmadan yapması gereken çok önemli bir şey vardı, ensesine değmeye başlayan saçlarıyla oynayan çirkin kızın. bu yüzden aceleyle pijamalarını düzeltti, battaniyeyi üzerine aldı, saçlarının önünü topladı, laptop'ını kucağına koyup bağdaş kurdu.

laptop açılır açılmaz önüne boş bir metin belgesi açtı. player'a tek bir şarkı attı, şarkıyı kısık sesle dinlemeye başladı.

şarkının ilk bir buçuk dakikası boş metin belgesine baktı. iki ay olmuştu. ve otuz iki koca yıl. gece yarısı olduğunda yeni bir hayat devrilecekti. kimseye söylemeden, kimseye belli etmeden, tek bir adamın doğuşu ve karşılığında ona bütün dünyanın bahşedilmesinin yasını tutacaktı.

şarkı bitti. laptop'ı kapattı. koltuğa uzandı. tavana bakarak uykuyu bekledi.

sonsuza kadar bekleyebilirdi uykuyu. beklemekte ne vardı?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder