9.12.12

life is a playground or nothing.


olasılıkların, şansların ve olayların neden hep kendisinin tersine olduğunu sormayı 96'da bıraktı. attığı her adımın ve aldığı her kararın bir aksinin, bambaşka alternatiflerinin ve olası paralelliklerinin olduğunu bildiği halde, o adımlardan ve kararlardan gördüğü kendi yansıması oldu hep. çünkü hepsi tek tek ve tamamen yaşamaya değerdi. hiç yaşamamış ve yaşayamayacak olsa da. 

yaşayamadığı tüm olasılıkların bile bir anlamı vardı. hepsi paralel düzlemlerde, belki bir uzamda kesişecek eğrilikte, nadiren daireler çizerek ilerleyen hayatlardı. hepsi uzak ve kendi içinde yaşattığı kadarıyla gerçek. prizmaya çarptıktan sonra dağılan ve bir daha asla birbirine ve aslına benzemeyecek ışık hüzmeleri gibi.

hiçbir zaman kusursuz parlaklıkta olamayacak kadar güzeldi. uzadıkça rengi bozulan ve ona -ve her şeye- rağmen saçtığı kıvılcımlar arasında gözleri kamaştıran gürültüde.

tercihlerin hiçbirisi yanlış olamazdı, çünkü hepsi kendi çizgisinde bir anlam ifade ediyordu. her kırılma bir başkasıyla kesişiyordu. ve her kesişme kendi sonsuz beyazlığını saçıyordu. 

sanki hiç olmamışçasına, bazı şeyler hiç yaşanmamışçasına davranmaktansa sadece yutkunmak ve devam etmek gerekiyordu. çünkü pencereyi açtığında yüzüne çarpacak olan soğuğun ışık hüzmelerini yine, yeniden kıracağını çok iyi biliyordu. 

yolunu değiştirmesinde hiçbir sakınca yoktu. soğuğu severdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder