15.12.12

there is something wrong with our hearts.


"ağır," diyorsun. "bu çok ağır."

oysa yerçekimi sadece maddeler üzerinde söz hakkına sahip. dünya, üzerinde bulunan cisimleri sahiplenir gibi, hiç bırakmamacasına kendine çekiyor. yine de olduğundan daha ağır hissediyorsun.

telefonun ucunda birisi ölümden bahsediyor. televizyon ekranında ölümle karşılaşıyorsun.

birileri dünyanın sonunun geleceğinden dem vururken birileri için zaten dünyanın sonu gelmiş oluyor. işte o zaman ağırlıkları, tartıda gösterdikleri birimle ölçülüyor.

evinin duvarlarında metrekare başına bir sivrisinek ölüsü düşerken kimisinin gözlerinin önünde yaşıtları vuruluyor. tam da bu zamanda yerçekiminin elinden hiçbir şey gelmiyor.

insanların bu noktaya nasıl gelebildiklerini düşünüyorsun. 

"nasıl bu kadar öfkeli olabilirler? bu çok ağır."

kendi hayatından vazgeçerken aslında hayatın kendisinden vazgeçiyorsun. peki söz konusu başkalarının hayatı olduğunda neleri gözden çıkartıyorsun? kendini bu denklemin dışında bırakarak öfkeni nasıl paralize edebileceğini düşünüyorsun? 

belli ki düşünemiyorsun. öfke gibi bir duyguyu gerçekten yaşamak için, tüm fizik kurallarının dışına çıkıyorsun. artık madde değil, uçucu olduğu kadar yapışkan ve yoğun bir kıvama bürünüyor varlığın. göründüğü kadar ve gösterdiğinden daha ağır.

öfkenin ağırlığını daha fazla taşıyamayacak noktaya geldiğinde sağa sola çarpmaya başlıyorsun. çıkan tını yankılandıkça kulakların çınlamaya başlıyor.

ölümle metal arasında bir bağ olduğuna inanıyorsun. dokunduğundaki o soğukluk. yuttuğundaki o pas tadı.

varlığında metalik bir yan var. fazlasıyla soğuk ve yeterince rahatsız edici. hep bir fazlalık.

hep çok ağır. 

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder