5.1.14

we'll be alright, we have our looks and perfume on.


giriş kapısı doğrudan salona açılan bir evde ne saklayabilirsiniz ki? hiçbir şey.

biz de saklamadık.

hatta o kadar açık olduk ki, ağzımızdan dökülen her kelime, gözümüzden akan her damla yaş, içimizden gelen en derin kahkaha sehpanın üzerinde duran bir bardak veya televizyon kumandası kadar bu evin oldu.

sehpa dağıldı. sehpa toplandı. bardaklar kırıldı. kumanda kayboldu.

biz hep o sehpanın etrafında toplandık.

konuştuk. o kadar çok konuştuk ki, zaman hiç eksilmedi. sessizliğimiz bakışmalarımızla bölündü. içimizden, içimizle konuştuk.

dinledik. birbirimize kulak verirken, birbirimizin yerine geçtik. karşımızdakini anlamaya çalışırken kendimizi çözdük. içimizin düğümlenmesine izin vermedik.

ağzımız kurudu. kedi, peşinden koşacak bir çikolata kağıdı buldu. yatağa baş ağrısıyla gittik. 

biz o sehpanın etrafında birbirimizi bulduk.

içimizi kurutan şeyleri dizdik sehpanın üzerine. önce çekinerek belki. belki hiç alışık değildik içimizi dökmeye. zayıflık kabul edilemezdi ya, biz en zayıf noktalarımızı boşalttık o sehpanın üzerine. 

kırıklarımızı topladık. kalbimizi diktik. yara kabuklarımızı sevdik. yatağa hep unutarak gittik, sabah her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlayarak.

biz o sehpanın etrafında büyüdük.

*

doğaya döner gibi baktık içimize. sığındığımız çatının altında yetişen böğürtlenlerin parmak uçlarımızı boyamasına izin verdik. elimize sinen renkleri sevdik.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder