6.3.12

olmadı kaçarız.


daha dün, yaklaşık 24 saat önce, boş boş bakınarak geçirdiğim birkaç dakikadan sonra kapattığım ve "şu sıralar pek bir şey yazamıyorum," diye yakındığım bu sayfayı şimdi açtığımdaysa içimden geçenleri yazmamak için parmaklarımı çıtlatıyorum. gidip bir bardak su alıyorum. bir sigara yakıyorum. moleskine'i açıp 70 gün sonrasına bir ünlem koyuyorum. kadıköy için iftar vakti! bugüne düşülen nota bakıyorum: 3. cemre toprağa. havaların ısınması için gün sayıyorum. sayfaları çevirdikçe mart ayının da -şubat kadar olmasa da- hareketli geçeceğini seziyorum.

*
insanın dilinin ucuna gelen şey, aslında söylenmemesi gereken şeydir. söze döküldüğü an, ortalığı bir ölüm/kalım sessizliği kaplar. onun yerine, en iyisi gülmektir. metro beklerken whatsapp'tan gelen bir mesaja sesli gülmek gibi mesela. öylesi bir sessizlik ancak bu şekilde kamufle edilebilir. pimi çekildikten sonra er ya da geç patlayacak bir bombadan çıkan tiktak'ları duymamak için gülmek en iyisidir.

alkol de alır bu gibi durumların mikrobunu. içini temizler. daha ferah nefes alıp, daha içten gülersen, gerilimin dozu bir nebze olsun azalmış olur.

mide krampları içinse su tavsiye edilir. ne de olsa, her şeyin başı su'dur.

ölmek ve kalmak arasında bir tercih yapmak içinse kek gibi kararlı olmak gerekir. kıvamı tutturulmuş hamuru kaba boşalttıktan sonra, pişmeden önceki o son çiğ halinden birkaç parmak çaldıktan sonra fırına atmak, yaklaşık 50 dakika fırının önünde volta atmak suretiyle beklemek, fırından çıktıktan sonra üzerine nemli bez kapatıp evi kedi adımlarıyla arşınlayarak yine biraz beklemek, o sabırsızca geçen süreyi eve yayılan kokuyu ciğerlerine çekerek beklemek. 

kekin en lezzetli hali, o sıcağayakınılık halidir. o tadı almak içinse kararlı olmak ve beklemek gerekir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder