13.8.12

everything moves in circles.


bizimkisi sakin sayılabilecek düzenli bir aileydi. akşam yemeklerin beraber yendiği, gündem üzerine yorumların yapıldığı, kalabalıkların çok uğramadığı türden bir hayat. benimkisi de sakin sayılabilecek durgun bir çocukluktu. okuldan gelince ödevlerin yapıldığı, boş zamanların okuyarak/yazarak/çizerek geçirildiği, kalabalıklara fazla karışmayan türden bir hayat. hal böyle olunca duyarlılığım arttı. içine girmek için can attığım hayat sayısı katlandıkça daha çabuk olgunlaştım. kayıtsız kalamadıkça insanlardan uzaklaştım. öğretileri bir bir reddettikçe hayattan soğudum. yine de kendime kaçacak bir yer bulamadım.

belki bir nefeste okunduğunda neden-sonuç ilişkisi kurulamayacak bu denklem, yaşandığı haliyle aslında az bile. 

bir düşün. her sabah evden çıkarak binlerce mutsuz insanın arasından geçip işine gidiyorsun. gencecik çocuklar adlarını bile bilmedikleri topraklarda ölüyor. erkekler kadınlara tecavüz ettikleri için özgür kalıyor. görevi gereği seni koruması gereken silahlar karnında dört delik açıyor. tepedekiler olan biteni şiddetle kınıyor. ve sen yatağına yattığın her gece aslında şans eseri nefes aldığını fark ediyorsun. 

gerçekten farkında mısın? yaşadığın hayat şiddetin ve şansın her gün kıyasıya mücadele ettiği bir savaş alanı aslında. bu 20 sene önce de böyleydi ve hiçbir din ve ideoloji buna bir açıklama getiremedi, getiremeyecek. çünkü insanın olduğu hiçbir yerde iyilik sonsuza kadar mutlu yaşayamayacak. sen çocuk doğurduğunda bu dünya daha güzel olmayacak. hatta o çocuk, hayatı tanıdığı her an daha da çirkinleşecek. kendisini başka hayatlar için ağlarken bulduğunda bu ülkeden gitmek isteyecek. sonuçta yine şiddet veya şanstan birisi galip gelecek.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder