19.8.12

the difference in the shades.


- anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?

bütün hata buradaydı belki de. küçükken bize sorulan bu soru yüzünden sevgiyi tamamen yanlış anladık. bir kere sevgiye derece vermemiz gerektiğini sandık. az sevgi neydi, daha çok nasıl sevilirdi? sevgi ölçülebilir miydi? peki ya anne ve baba arasında yapılması gereken tercihe ne demeliydi? zaten ikisini de sevmeliydik ya, geriye kalanlara ne olacaktı peki? peki ya sevemiyorsak, böyle bir şey dile getirilebilir miydi? bunu nereden bilebilirdik ki küçükken.

bazı şeylerin tanımı yoktur. herhangi bir kategoriye veya derecelendirmeye tabi tutulamazlar. zorla mı, asla. illa kan bağıyla mı, mümkün değil. sonsuza kadar mı, kim bilebilir.

hayata dair ezberlerimizi bozmaya başladığımızda anladık sevginin ne olduğunu. yine de anlatamadık.

susma hakkımızı kullanmaya başladığımızda anladık sevginin ne olduğunu. yine de konuşmaya çalıştık.

yoğunluktur sevgi. bir insana, bir hayvana, bir filme, bir şarkıya... karşı hissedilen yoğunluktur işte. sürekli dokunma, sarılma, öpme, ısırma hissi uyandıran; her seferinde ilk kez izliyormuş, o melodileri ilk kez duyuyormuş gibi heyecanlandıran bir şeydir. tek başına hiçbir anlam ifade etmez fakat. zira sevilen şey 'o olgu' değildir, her neyse, o şeydir. bütün kategorilerden, derecelerden, zorunluluktan, bağlardan, yaştan, renkten, cinsiyetten azade bir özgürlüktür.

ve sevgi, sessizliktir. sorgusuz sualsiz hissetmektedir. hissettikçe yaşamak ve yaşatmaktır. saksıda çiçek yetiştirmek gibidir aslında, bir şeye hayat vermektir yani. kendinin dışında bir hayatı canlandırmaktır.

*

yürürken gölgenize bakın, yanınızda kaç tane sevgi yaşattığınızı, içinizde kaç kişiyi taşıdığınızı daha iyi anlayacaksınız. sevdikçe gölgeniz de büyür çünkü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder