13.8.12

you can't choose what stays and what fades away.


insan yalnız kaldığı zaman daha çok düşünüyor. ve daha çok özlüyor. ve daha çok. her seferinde bir iz kalıyor geriye. özledikçe o izlerin üzerinde parmaklarını gezdiriyor. kemiklerin yerini tutmuyor hiçbiri fakat. 

insan bazı izlerini saklamaya tenezzül bile etmiyor. onlar orada durdukça hep bir nefes hissediyor boynunda. bastırdıkça hatırlıyor. kendi kendine kazıttığı kiminin hikayesini sır gibi tutmayı seçerken kimileriyle de mutlu oluyor istemsiz. gülümsemek kalıyor geriye. 

insan gitmenin ne demek olduğunu, her an gerçekleşebileceğini gördüğünde idrak ediyor. ve daha sıkı sarılıyor. bu zaten dağılacağını bildiğin bir odayı toplamamak gibi. bu seferlik diyor, böyle olsun. 

insan bazen bir şeylerin değişeceğini çok önceden kestirebiliyor. bu sefer içinden bir ses öyle kendinden emin konuşuyor ki aynayla, baktıkça yüzü değişiyor. görebiliyor. gözleriyle çirkinleşmektense elleriyle çoğalıyor. 

insan çoğaldıkça söylenmeyecek şarkılar ve yazılmayacak mektuplar ve okunmayacak kitaplar biriktiriyor. kuşların ölmek için camları kırıp yatak odalarına saklandığı ülkelere kartlar atıyor. 

*

istanbul'da yağmur yağıyor. birinci tekil şahısın bilinmeyen bir yerdeki gelecek zaman hikayesi yazılırken benim ayaklarım üşüyor.

o kızarıklıklar sen kaşıdıkça yara oluyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder