29.8.11

between waiting and flying.

havaalanlarını oldum olası çok sevmişimdir. devasa bir camekânın içinde uçmayı bekleyen insanlar. umutlara, kayıplara, hayal kırıklıklarına bir an önce gitmek isteyen. bekletmeye gelemeyen. sakin bir telaş vardır hallerinde. tedirgindir hep bekleyişleri.

tuhaf bir halet-i ruhiyesi vardır havaalanlarının. insanın ruhu dışarı taşmaya meyleder o ferah feza camekânda. o yüzden duygulardan bir katman vardır ya atmosferinde, her an bedenlere yağmaya müsait bir bulutluluk.

her daim ufacıktır o insanlar, yaşları kaç olursa olsun. yaşım kaç olursa olsun kapladığım alan hep nokta kadar. bedenimin ve ruhumun salınıp durduğu kadar.

farklı bir aydınlıktır o camekânınki. gündüzleri de bir başka ışır içerisi. gündüzle arasına bir set çeker. o setin arkasından izlersin uçakları. ta ki sen de bir tanesine binene kadar. o zaman gerçek hayata karışır bir nokta oluverirsin, isimsiz. geceler ise bambaşkadır. hem içindesindir zamanın hem de dışında. karanlığı görüp aydınlıktan bir daire çizersin etrafına. siyahı görürsün beyazı yaşarken. tıpkı giderken senden nefret eden insanlar gibi. onlar nefret etmese sen nasıl gidebilirdin ki? karanlığa bakıp zamansızlığında nefes alırsın. karanlığın zifiriliğini delip geçen ışıklar gibi bir umut. ne kadar karanlık olsa da bilirsin, gün ağarınca eflatun rengine bürünür ya, o zaman başlarsın gerçekliğine yaklaşmaya.

havaalanları, seni kendinden uzaklaştırırken bir yandan da gerçekle karşı karşıya getirip ruhunu sorgulatandır. sırça bir fanusta kırılganlıklarınla burun buruna getirip bulutlara baktıran. o bulutlara karışmayı gerçekten isteyecek tutkuyu aşılayan. bu yüzden havaalanlarını oldum olası çok sevmişimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder