6.8.11

tarih: 30.10.2033
yaş: 46
episode: 0105
kumral bir kadın. belli ki yalnız. çünkü kedisi var. çünkü sadece yalnız kadınlar kedilerle aynı evi paylaşırlar. kadınların yalnızlığından ancak kediler anlar. kadın rahatlamak için küvete giriyor. kedisi lavabonun üzerinde kadına bakıyor. belli ki yerleşecek, kendisine yer arıyor. o sırada patisiyle dengesini bozduğu -fişe takılı- makineyi küvetin içine düşürüyor ve kadın elektrik çarpması sonucu ölüyor. kedi, patisini yalıyor.

bu sahne six feet under'ın benim yaşam skalam için biçtiği mutlu son (kendi mutlu sonun için tık tık). kişisel birkaç veriyi girdikten sonra ortaya çıkan sahne bu. şaşırtıcı mı, hayır. belki de işin en dramatik tarafı bu; görüntüleri izlerken şaşırmamam.

dizi sahnelerinden kesit hayatlar yaşadığım çok değil, bundan birkaç gün öncesinde de yüzleştiğim bir gerçek. hiç izlemediğim sex and the city'den bizzat yaşadığım, anlatılırken komik ama yaşanırken fazlasıyla acı bir sahne.

sana bunları hüzünlendiğim için anlatmıyorum. bunları benim için üzül diye de anlatmıyorum. bunlar gerçek. hayat, gerçek. ayakları yere basan her insan, hayatın gerçekleriyle yüzleşirken yaşadığı dramatik şeyler karşısında bir süre sonra kayıtsız kalabiliyor. aldatılmak gibi, ölüm gibi anlar gün geliyor öyle bir normalleştiriliyor ki buna sen -bunu bizzat yaşayan birisi olarak, sen- bile sıradan bir şekilde bakabiliyorsun. belki hayata karşı daha acımasız oluyorsun. insanları acımasızca hayatından çıkartırken güneş gözünü alıyor ve baktığın yerde bambaşka hayatlar yeşertiyorsun. daha önce yaşadıklarını aklının ve kalbinin raflarına yılına/kişisine/yerine göre sıralıyorsun. yenileri geldikçe tekrar düzeltiyorsun o rafları. arada tozunu alıyorsun ki unutma. unutma ki sen nefes alıyorsun ve nefes aldığın hayatın gerçekleriyle yüzleşirken büyüyorsun.

belki de hayat budur; nefes alırken büyümek.

ve unutma, ancak kedileri seven bir erkek kadınları -gerçekten- anlayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder