19.11.11

just z.


- beklentiler demiştin ya, aslında benim beklentilerim yoktu. bu ilişkiye başlarken hiçbir şey beklemiyordum. onları sen yarattın. sen inşa ettin. ve sonunda yıktın. altında kalan ben oldum.


tam da böyle oldu. başladığında dakikalarca ve hararetle anlatılan bir kıvılcım sadece, "bittik," kelimesiyle son buldu. şu ana kadar ne hissettiğimi bilmiyordum, gerçi hala da bilmiyorum. aradan geçen sekiz saatten -sayısız sigara, iki fındık votka, dört bira ve bir kahveden- sonra yatağımda ayaklarımı uzatmış bunları yazarken bile, hala bilmiyorum. içimden var olabilecek duyguları geçiriyorum; öfke, nefret, sevgi, özlem... sadece üzgün'ün yanına bir tik atabiliyorum. yine de bu kadar basit olmadığını biliyorum.

dışarda ayak üstü konuşulan 10-15 dakika kadar da basit değil aslında. "unuttum," ya da "özlememişim," kadar da net değil hiçbir şey. yine de sakin bir düşüş. günlerdir yeri hazırlandığı için çok sert olmayan bir düşüş. şaşırtıcı olmadığı için -mümkün olduğunca- dramatik de değil. yine de eksik. ve anlaşılır.

çünkü bir "kırılma noktası" var. zamanında yaşadığım için tarifinin ve telafisinin olmadığını bildiğim bir nokta. bir an. bir gece. üzerine ne koymaya çalışırsan çalış asla aşamadığın bir duvar. içindeki taşları bir daha asla eski yerine oturtamayacak kadar sarsan ve hatta yıkan. bir şeyleri hep eksik bırakan. belki de aşmak, yeniden yerleştimek ya da tamamlamak istemediğin, kim bilir. yine de anlaşılır.

ve yapılmaması gereken bir şey var, geçen süreçte öğrendiğim ve bundan sonra yapmamaya özen göstereceğim: susmak. aslında susmanın en kuvvetli ses olduğuna inanırım ve fakat bu susmak kaçmakla birleşirse gerçekten acı verir. yani verirmiş. yaşatırken bilmiyor insan ama yaşarken gerçekten için çekiliyor. acı çekiyor(muş)sun. ve o çığlık insanı sağır ediyor(muş). kendi sesinde kayboluyor(muş)sun. karşıdan duydukların içinde yankılandığında o boşluğu sen de hissediyor(muş)sun. sonra birden farkediyor(muş)sun ki, aslında yalnızsın. yani bunları kimseye anlatamazsın. hep bir şeyler eksik kalır. sen eksilirsin. bırak, toz duman olmuş için her zerresine kadar öyle kalsın. çünkü bu bir pişmanlık hikayesi değil.

bu bir enkazın hikayesi. heyecanla inşa edilen ve altından sağ çıkmak için nefes alacak yeri sadece senin açabileceğin. kısacası, yalnızlığınla barıştığın. sen olmadığın bir an yıkılan ve ancak sadece sen olduğun sürece altından kalkabileceğin. bunu en iyi ifade edebilecek şeyse bu gece boynuna taktığın baş harfin. her daim sana seni hatırlatacak olan, salt sen. kısa ve net. tam da aynaya bakmaya en çok ihtiyaç duyduğun anda bir ceketin cebinden çıkan Z. noel baba'ya değil ama yalnızlığını seninle paylaşan insanların var olduğuna dair güzel bir kanıt.

gördüğün gibi çok mutlu olmak gibi bir lüksün yok senin. mutluluk senin bünyene yabancı. bir süre sonra bir yerden patlak veriyor işte görüyorsun. iğreti duruyor üzerinde. bir yerde tökezliyorsun. ve bak, yine taş taş üstünde kalmamış.

ama sen sabah yine kalkıp -her zamanki gibi- kahveni yapıp sigaranı yakacaksın. nerde kaldığına bakacaksın. aynaya bakacaksın. bir süre yutkunmakta zorlanacaksın belki. boğazındaki düğümleri çözmeye çalışacaksın. sonra elin boynundaki kolyeye gidecek ve hayatına tam da bıraktığın yerden devam edeceksin. bu bir döngü. hayat dediğin şey işte, tam da bu.

her şey için teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder