25.12.11

kırık olsaydı duramazdın.


sene 2010. aylardan yaz olmalı çünkü üşümeksizin yıldızların altında, kemal'de oturuyorsun. moda sahilinden gelen kokuyu içine çekiyorsun. en azından sen böyle hatırlıyorsun. ne yapacağını bilmediğin dönemler. deli gibi iş aradığın ama hangi işi aradığını bilmediğin günler.

karşında bir adam oturuyor. havadan sudan konuşuyorsunuz. ((en azından sen öyle sanıyorsun)) dakikalar ilerledikçe hangi sektöre yönelmen gerektiği konusunda kafanda bir şeyler beliriyor. çünkü o adam sana öyle şeyler söyleyip öyle sorular soruyor ki aslında zihnindeki birçok kapıyı aralamanı hatta açmanı sağlıyor. "neden editörlük olmasın ki?" seni cesaretlendiriyor. "blog yaz," diyor mesela. veya başka bir gün aklındakileri masaya döküp, "bunu senaryoya dönüştür," diyor.

bazen kızıyorsun o adama konuştuğunuz şeyleri hatırlamadığı için. ((en azından sen öyle sanıyorsun)) günlerden bir gün, "seninle ilk buluştuğumuzda da üzerinde bu pantolon vardı," diyor. işte o zaman, gerçekten, ama gerçekten, ne diyeceğini bilemeden kaçıp gidiyorsun.

*

1 sene sonra,
severek çalıştığım bir işim vardı.
yazdığımda beni iyileştiren bir blogum vardı.
o adam artık yoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder